Bilinenden Fazlası: Afrika

BİLİNENDEN FAZLASI: AFRİKA

Afrika, dünya tarihinde Eski Dünya diye bilinen ve o bölgede bulunan kıtalardan biridir. Kuzeyde Akdeniz ile Avrupa’dan, Doğuda Kızıldeniz ile Asya’dan ayrılan Afrika çok fazla kültüre ve medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Kıtanın yapı bakımından Güney Amerika, Hindistan ve Avustralya ile benzerlik göstermesi, bilim adamlarını dünyanın eskiden tek bir kıta olduğu tezini öne sürmelerine sebebiyet vermiştir. İlk başlarda Roma İmparatorluğu döneminde kuzeyi hakkında bilgi sahibi olduğumuz, Asya’ya yakınlığı sebebiyle de batısıyla bilinen Afrika kıtası farklı kültürlerin egemenliğinde günümüze gelmiştir. Kıta çok karmaşık bir nüfus yapısına sahip olup zamanında kıtaya egemen olan devletlerin de nüfusunu bünyesinde barındırmaktadır. Roma İmparatorluğu dönemiyle kuzeyinde Romalı askerlere ve Batılı aristokratlara ev sahipliği yapmıştır. Roma İmparatorlarından Jül Sezar’ın, Mısır İmparatoriçesi Kleopatra ile güçlü bir ittifak kurması Mısır’ı ve Kuzey Afrika’yı Romalılar için daha cazip hale getirmiştir. Sadece Romalılar değil 610 yılında İslamiyet’in gelmesi ve 615-616 yıllarında Habeşistan hicretiyle birlikte Doğu Afrika hem Araplarla hem de İslamiyet ile tanışmıştır. Yıllar içerisinde kurulan Müslüman ve Arap devletlerinin fetihleriyle Kuzey Afrika’da da Arap nüfusu artmıştır. Coğrafi keşifler ile Batılı devletlerin sömürgecilik anlayışıyla birlikte Büyük Sahra’nın güneyine de beyazlar yerleşmiştir. Sonradan gelen çok fazla nüfus ve ırk olsa da aslında Afrika’nın nüfusunu herkesten daha eski orada yaşayan çeşitli yerli kabileler oluşturmaktadır.

Bu kadar çok nüfusu ve çeşitliliği barındıran Afrika binlerce dil ve lehçeyi de beraberinde barındırır. Bu dillerin kesin sayısını bilmek ve kesin bir tasnifini yapmak mümkün değildir. Nitekim dil çeşitliliğini yerli diller ve sonradan buraya gelip yerleşen diller şeklinde bir ayrım yapabiliriz. Kuzey Afrika ve Sahra’da İslamiyet ile beraber Arapça hâkim dil olma özelliğini hâlâ korumaktadır. Avrupalı devletlerde ortaya çıkan sanayileşmeyle birlikte Afrika’nın büyük bir hammadde kaynağı barındırıyor olması kıtanın yer altı ve yer üstü bakımından zengin olan bölgelerinin çeşitli devletler tarafından sömürgeleştirilmesine yol açmıştır. Sömürgeciliğin çok uzun yıllar devam etmesi Avrupalı devletlerin kendi dil ve kültürlerini o coğrafyaya benimsetmesini sağladı. Bununla birlikte sömürgecilik, Batı Afrika ve Orta Afrika ülkelerinde Fransızca, Doğu ve Güney Afrika ülkelerinde İngilizce, Angola ve Mozambik’te Portekizcenin yaygın olarak konuşulmasını sağlamıştır. Yıllar içerisinde İslamiyet, sömürgecilik ve kıtada bulunan yerel kültürle birlikte Afrika çok kültürlü bir yapıya ulaşmıştır, buna karşılık Afrika’nın 2/3’ünde İslam kültürü yaygındır. Yerel kültürün uzun yıllar kendisini göstermesine karşılık kıtadaki ilk yazılı eserler İslamiyet ile ortaya çıkmıştır. Sömürgecilikle beraber gelen Avrupa tarzı eğitim ve dille birlikte şu an Afrikalı edebiyatçıların bir kısmı tamamen Batı kültürünü taklit etmekte; bazıları ise kıtanın kültürünü ve tarihini işlemektedir.

Afrika kıtası insani yerleşmeye ve faaliyetlere çok fazla imkân vermese de dünyanın su kaynakları bakımından en zengin kıtası konumundadır. Fakat bu su kaynakları kıtaya eşit bir şekilde yayılmamıştır. Kıtadaki su kaynaklarının yarıdan fazlası ekvatoral kuşakta Kongo havzasındadır. Su kaynaklarının kıtaya eşit ölçüde yayılmaması günümüzde Etiyopya, Sudan ve Mısır arasında Etiyopya tarafından yapılan Rönesans Barajı’nın yol açtığı sorunun temel sebebini oluşturmaktadır. Kıtada ülkeler arası ve ülke içinde yaşanan su savaşları Afrika kıtası için suyun ne kadar önemli olduğunu bize göstermektedir.

Afrika’nın Asya’dan sonra dünyanın en büyük ikinci kıtası olması sebebiyle kıta çok fazla yer altı ve yer üstü kaynağı barındırmaktadır. Dünya ticaretinde önemli bir yer tutan çay, kahve, pamuk ve kakao gibi tarım ürünleri tropikal kuşakta yetişir ve o bölgede bulunan Kamerun, Gabon, Nijerya ve Madagaskar gibi ülkelere büyük gelir kaynağı oluşturmaktadır. Sadece bununla da değil Afrika kıtası dünyada bulunan elmasın %98’ine, altının ½’den fazlasına, kobaltın %70’ine ve kromun da %40’ına sahiptir. Ayrıca sanayi ve nükleer teknolojinin hammaddesi uranyum, radyum, fosfat, petrol ve demir gibi değerli yer altı kaynaklarını da bulundurmaktadır. Tabii bu kadar değerli kaynakları bulundurması özellikle batılı devletler için kıtanın büyük bir sömürge olmasına yol açmıştır. Sanayi devriminden sonra gelişen teknoloji kıtanın altın yumurtlayan bir tavuk olarak görülmesini sağlamıştır. Sömürge devletleri Fransa, İngiltere, Portekiz, İspanya ve İtalya 1500’lü yıllarda başlayıp 2. Dünya Savaşı’na kadar aktif olarak sömürgeciliklerini sürdürmüşlerdir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra izleyen yıllarda kıtadaki ülkeler bağımsızlıklarını ilan etmişler ve yüzyıllardır süre gelen sömürgecilik tarihlerini arkalarında bırakarak yeni bir döneme girmişlerdir. Buna karşılık hâlâ daha Saint Helena adası İngiltere; Mayotte ve Reunion adaları Fransa; Ceuta, Melilla ve Kanarya Adaları İspanya kontrolünde bulunmaktadır. 

 

ÖMER FARUK İPEK

 

KAYNAKÇA

Cleveland, William L. Modern Ortadoğu Tarihi. çev. Mehmet Harmancı. İstanbul: Agora Kitaplığı, 2008.

Devecioğlu, Kaan. “Etiyopya Büyük Rönesans Barajı Çıkmazı: Sudan ve Mısır Yakınlaşması”. ORSAM (15.03.2021) https://www.orsam.org.tr/tr/etiyopya-buyuk-ronesans-baraji-cikmazi-sudan-ve-misir-yakinlasmasi/ [Erişim Tarihi: 11.07.2021].

Gürsoy, Cevat Rüştü. “Afrika”. İslam Ansiklopedisi C.1, 1. Bs. İstanbul: TDV, 1988, 413-418.