Suriye’de Türkmenler ve Varoluş Mücadeleleri

GİRİŞ
Bilindiği üzere Suriye Ulus-Devlet olarak doğmamıştır. Çünkü Suriye birçok Orta Doğu ülkesinde olduğu gibi son derece karmaşık bir etnik, dini ve mezhepsel bir yapıya sahiptir. Bu etnik topluluklardan biri de Suriye, Halep Türkmenleridir. Bu çalışmada Suriye’nin önemli topluluğu olan Türkmenlerden ve Türkmenlerin Suriye’de varoluş mücadelesinden, ayrıca Fransız mandası dönemindeki esaretinden ve Esed döneminde maruz kaldığı asimilasyon ve ayrımcılık politikalarından bahsedilmiştir.

SURİYE’DE TÜRKMENLER VE VAROLUŞ MÜCADELELERİ
Türklerin Suriye başta olmak üzere Ortadoğu coğrafyasına yerleşmeleri, bin yıldan daha uzun bir süre almıştır. Suriye Türkmenlerinin Suriye’ye gelişleri ile ilgili çeşitli kaynaklarda, çeşitli ifadeler kullanılmakla birlikte, genel kabul görmüş kaynaklara göre Suriye’de Türk varlığı ilk kez 7. yüzyılda Oğuz Boylarının göçleri ile başlamış ve bu göçler 10. ve 11. Yüzyıllarda yoğunlaşmıştır.
Bölgedeki Türk etkinliği Selçukluların bölgeye gelişiyle artmıştır. Özellikle Halep, Lazkiye, Trablusşam ve Asi Irmağı vadisi boyunca Hama, Humus ve Şam bölgesinde yerleşim
yoğunluk kazanmıştır. 11. yüzyılda Şam merkez olarak Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin Türk boylarının hâkimiyetine girmiştir. Daha sonraki dönemde de Orta Asya, Güney
Kafkasya (Azerbaycan) ve Anadolu’dan Suriye’ye Türkmen boyları göçmüştür. 1078 yılında ise Sultan Melikşah’ın önderliğinde Suriye Selçuklu Devleti kurulmuştur. ¹
Türkmenlerin bugünkü Suriye coğrafyasına gelişleri üç büyük dalga halinde incelenmiştir;
Türk komutanların 11. yüzyılda Kuzey Suriye’ye girişinden Selçuklu Sultanı Melikşah’ın saltanatının ikinci yarısına kadarki dönem Türk iskânının birinci dalgasını oluşturmuş, 13.
yüzyılda Moğol istilası nedeniyle Türkistan, Horasan ve Anadolu’dan göç ederek gelen yerleşimcilerin bölgeye iskân edilmeleri ikinci dalgayı getirmiştir. Bölgenin 16. yüzyılda
Osmanlı Devleti’nin denetimine geçmesi ardından iskân edilen boyların yerleşme süreçleri deTürkmen varlığının üçüncü aşamasını oluşturmuştur.²
1243 yılında Kösedağ Savaşında Moğollara yenilen Türk boyları Halep bölgesine yerleşmiştir. Ayrıca Yavuz Sultan Selim’in 1516 Mercidabık Seferi ile de Suriye’de Osmanlı
hâkimiyeti başlamıştır. 1516’dan sonra yönetimi Osmanlı Devleti’ne geçen bölge 1918 yılına kadar kesintisiz olarak 402 yıl boyunca Türklerin hâkimiyeti altında kalmıştır. Bu dönemde Suriye’de Türkmen yerleşimi artarak devam etmiş ve bölgede önemli bir Türk nüfusu
oluşmuştur.

FRANSIZ MANDASI DÖNEMİNDE SURİYE TÜRKMENLERİ
İstikrarlı biçimde geçen 402 yıllık Osmanlı hâkimiyeti boyunca bölgedeki Türkmenlerin varlığı, imparatorluğun Ortadoğu’daki egemenliği ve güvenliği bakımından önemli bir unsur
olarak görülmüştür. Ancak Osmanlı ordularının Birinci Dünya Savaşı ile birlikte bölgeden çekilmek zorunda kalmasıyla Türkmenlerin bir kısmı Anadolu’ya dönmekle birlikte, Suriye coğrafyasında önemli oranda bir Türkmen topluluğu da kalmıştır.Bu doğrultuda Osmanlı’nın çekilmesiyle Suriye Türkmenleri milli mücadeleye başlamıştır. Bu dönemde Fransız mandasına karşı Halep’te Nüveyran Oğuz, Lazkiye’de Suhta Ağa ve Nevres Ağa komutasında çeşitli Türkmen direniş grupları oluşturulmuştur. Birinci Dünya Savaşıyla bölge hâkimiyeti Fransızların eline geçmiştir. Böylece Suriye tarafında kalan Türkmenler için Fransız işgali altında yeni bir dönem başlamıştır. Ülkeye
hâkim olan Fransız mandası, Suriye’yi kontrol altında tutabilmek için ülkeyi etnik ve mezhebi temelde bölüp, Sünnileri Halep ve Şam, Hristiyanları Lübnan, Alevi ve Dürzi bölgelerini de ayrı ayrı devletçikler haline getirmiştir. Fakat kurulan bu düzen, milliyetçilerin baskısı sebebiyle fazla uzun sürmemiştir. Nitekim 1922’de Halep ve Şam devletleri birleşerek Suriye Federasyonu’nu kurmuşlardır. Alevi bölgesi 1930, Dürzi bölgesi de 1936’ya kadar muhtariyetlerini korumayı başarmışlardır. O dönemde 1,5 milyon olan Suriye nüfusunun sadece 50.000’in Türkmen olması, Türkmenlerin sayısal olarak Fransızları ürkütecek boyutta olmadığını göstermektedir. Daha
sonra Fransız manda idaresi altında iken Türkmenlerin yoğun olduğu Halep’in nüfusu 2,5 kat artış göstermiş ve 1943 yılında kent merkezinin nüfusu 320.000’e yükselmiştir. Bu tür
demografik değişimler sürerken, Manda idaresinin öncelik verdiği konulardan biri de bölgedeki göçerleri yerleşik hayata geçirmek olmuştur.
1930’ların sonuna doğru Türkiye ile Suriye arasında yeni bir gerilim başlamıştır. Her ne kadar Türkiye Suriye’nin bağımsızlığını prensipte desteklese de, Hatay’ın anavatanla birleşmesi süreci Ankara ile Şam idareleri arasında ilişkilerin pürüzlenmesine neden olmuştur.⁴

Değişen uluslararası ve bölgesel dengeler nedeniyle Türkiye ile Halep’teki Türkmen azınlık arasında aslında II. Dünya Savaşı koşullarında yeni bir yakınlaşma fırsatı da doğmuştur.
Türkiye’yi bir şekilde yanlarında görmek isteyen Fransa ve müttefiklerinin planlarından biri de Türkiye’nin Halep dâhil tüm Kuzey Suriye’yi almasıdır. Aslında yıllar önce Misak-ı Milli sınırları içinde bulunan Halep’in ana yurda katılması, Türkiye’nin de soğuk bakacağı bir seçenek değildir. Hatta 1941 yılında Halep’teki Türk kökenli gruplar ayaklanarak, kaleye Türk bayrağı çekmişler ve Türkiye’ye katılma isteklerini ortaya koymuşlarsa da Türkiye fırsat gibi görünen bu duruma soğuk bakmıştır.
Fransa’nın 1936 yılında bölgedeki etkisi zayıflasa da Suriye’nin sivil ve asker yönetici sınıfının niteliğini belirleyen Fransız manda idaresi olmuştur. Çünkü Fransızlar kendi alt
idarelerinde örgütledikleri azınlık grupları çeşitli eğitim ve kadrolaşma eğitiminden geçirip gelecekte işbirliği yapacakları bürokrasinin temelini atmışlardır. Fakat bu temele Türkiye’ye olan yakınlıkları ve Sünni olmaları nedeniyle Türkmenler dâhil edilmemiştir.

Fransa’nın 1946’da çekilmesiyle bağımsızlığını kazanan Suriye ve Suriye’de kalan Türkmenlere ilişkin hiçbir görüşme ya da anlaşma yapılmamış olması, bölgede yaşayan
Türkmenlerin hukuki statülerini belirsizleştirmiştir. Bu belirsizlikten faydalanan Suriye yönetimleri de Türkmenlere yönelik önce baskı, ardından da asimilasyon politikalarını
uygulamaya koymuşlardır. Her ne kadar azınlık statüsünde olmasalar da durumları diğer etnik gruplar gibi sıkıntılı bir hal almıştır. Oysa 1949 ve 1972 Anayasalarına göre Suriye Arap Cumhuriyeti’nde azınlık olarak sadece Ermeniler kabul edilmektedir. Diğer topluluklar Suriye Arap vatandaşı olarak kabul edilmiştir. Uygulamada da oldukça katı olan bu kanun gereği Türkmenlerin, Türkmen adı altında siyasi ya da kültürel anlamda örgütlenmesi mümkün olmamıştır. Bugün de halen geçerliliğini koruyan ve mevcut Baas rejiminin meşruiyet kaynağı olan anayasa diğer etnik gruplara olduğu gibi Türkmenlere de ‘kimlikleri’ ile yaşam hakkı tanımamaktadır. Nitekim Türkmen azınlığın yoğun yaşadığı Halep, Baas iktidarına kadar, geleneksel olarak ülke siyasetini yönlendiren Sünni toprak oligarşisinin ve tüccar kesiminin merkezi sayılmaktayken, bu statü Baas devrimi ile çökmüştür.

HAFIZ VE BEŞŞAR ESED DÖNEMİNDE SURİYE TÜRKMENLERİ
Suriye’nin mevcut demografik ve siyasi yapısının altında şüphesiz ki, ülkeyi 30 yıl boyunca diktatörlük ile yöneten Hafız Esed’in imzası vardır. İktidara geldiği 1971’den itibaren
kendisine bağlı, bağımlı bir Suriye devleti yaratmak isteyen Esed, bu bağlamda ilkin devlet yapısından uzak olan Suriye’yi devletleştirmeye, bunun için de tek bir Suriyeli kimliği
yaratmaya çalışmıştır. Ancak bu kimlik modern anlamdaki ulus kimlikleri gibi değildir. Söz konusu Suriyeli kimliğinde ilk şart devlete koşulsuz şartsız bağlılık ve hatta bağımlılıktır.
Hafız Esed’in bu kimlik politikasının asıl amacı ise devletten ziyade kişisel anlamda lidere bağlılıktır. İşte bu ‘Tek tip Suriyeli’ kimliği politikasından diğer etnik, dini veya mezhepsel
gruplar gibi Türkmenleri de etkisi altına almıştır. Hatta bu çerçevede, Türkmenleri asimile ederek “Araplaştırma” politikası bile izlemiştir. Suriye siyaseti ve ekonomisinde 1980’lerde yaşanan bu köklü dönüşüm köyden kente göçü ve ülke dışına gidişleri tetiklemiştir. Türkmen çiftçilerin önemli bir bölümü bu dönem Halep kent merkezine göç ederken, küçük bir bölümü de başta Türkiye olmak üzere başka ülkelere göç etmişlerdir.
Hafız Esed’in 10 Haziran 2000’de ölümü Suriye’nin iç ve dış politikasında belirsiz bir dönemin başlangıcı olarak görülmüştür. Ancak 10 Temmuzda yapılan halk oylaması ile
oyların % 97’sini alan Beşşar Esed, siyasal belirsizliği nihayete erdirip, babasının 30 yıllık iktidarı ardından herhangi bir kaosa yol açmadan yeni devlet başkanı olmuştur.
Beşşar Esed, göreve başlamasının ilk anından itibaren yeni bir imaj ve beklenti dalgasını beraberinde getirmişti. Oğul Esed, ilk günlerde ihtiyacı olan toplumsal meşruiyeti sağlamak için gayet özgürlükçü, serbest piyasa taraflısı ve demokratik bir imaj çizmiştir. Bu doğrultuda bazı serbestiler de getirmiştir. Bu iyimserlik yılları boyunca Halep’teki Türkmenler, Türkiye ile irtibatlarını daha güçlü boyutlara taşımaya çalışmışlardır. Öğrenci değişimleri, ekonomik yatırımlar, karşılıklı ziyaretler gibi gelişmeler yıllardır kopuk görünen toplumsal bağları adeta yeniden inşa etmiştir. Bu yılların Türkmen toplumuna kazandırdığı en önemli avantajlardan biri de kendilerini yıllar sonra ilk defa öz güven içinde bulmaları olmuştur. Fakat daha sonraları içinde bulunduğu durum Esed’i tam tersi baskıcı ve otoriter bir tutum sergilemeye itmiştir. Nitekim Bu baskı yıllarında Suriye’nin kuzeyinde yaşayan Türkmenler kendilerini adeta Türkiye ve Suriye arasında kayıp bir toplum, Şam’daki Türkmenler ise sindirilmiş bir azınlık olarak görmüşlerdir.
İç savaş öncesinde Halep şehir merkezinde yaşayan Türkmenlerin tamamına yakını iki iş kolunda bulunmaktaydılar. Bu iş kolları kundura imalatı ve oto tamiridir. 2000’li yılların
başlarında kırsal kesimde Türkmen ailelerin sadece % 5’i Suriye ortalamasının üzerinde bir zenginliğe sahiptiler. Eğitim alanında da Halep’teki Türkmenler içinde ilkokuldan üniversiteye kadar her kademede bir eğitim kurumuna kaydolma oranı bu yıllarda artış göstermiştir. Türkmen aileler içindeki genel eğilim bu dönemde eğitim lehine değişmiştir.
Önceki nesilde çocuk demek daha çok iş gücü ve para kazanma anlamına gelirken, 2000’li yıllarla birlikte bu algı kökten değişmiş ve aileler ne pahasına olursa olsun çocuğunu en üst seviyeye kadar okutmanın gayreti içine girmişlerdir. Bu gayretlerin sonucunda eğitimin her aşamasında Türkmen öğrencilerin ve özellikle kız çocuklarının varlığı görülmeye
başlanmıştır. Bu doğrultuda Türkmenlerin karşılaştığı sorunlardan biride eğitim dili olan Arapça üzerine olmuştur. Çünkü ilkokulun ilk yıllarını Arapça öğrenerek geçirmeleri geri
planda kalmalarına neden olmuştur. Hatta Bu sorunu aşmak için ise 2000’li yıllardan itibaren 5 yaşındaki Türkmen çocuklara Arapça hazırlık okutulması gündeme gelmişse de,
somut adımlar atılmamıştır. Ayrıca 2000’li yıllar siyasi konjonktür de Türkmenlerin siyasal özgürlüklerini artıran bir seyir izlese de. Bununla birlikte Türkmen toplumunun içinde bulunduğu iç çekişmelerden dolayı ortak bir siyasal bütünlük oluşturmalarını ve siyasal bir parti kurmalarını önlemiştir.
Zaten Baasçı rejimin bu iyimserlik yılları çok uzun sürmemiştir. Bir yanda 2003 yılında Amerika’nın Irak’ı işgali ile Suriye üzerine oluşturduğu güvenlik baskısı, öte yanda Bush
yönetiminin Ortadoğu’da rejim değişiklikleri politikası, dışarıda da İsrail ile Batı karşısında yaşanan zorlu rekabet, Esed döneminin başlarında hızlı seyreden reform ve açılımlarının
duraksamasına neden olmuştur. Reformlar hız kesse de, Türkmenlerin durumuna ilişkin iyileşme, Türk-Suriye ilişkilerindeki olumlu havaya bağlı olarak 2011 yılı Mart ayına kadar
sürmüştür. Ancak bu tarihte ülkede sokak hareketlerinin başlaması, Suriye’nin tüm kaderiyle birlikte Türkmen toplumunu da belirsiz bir karanlığa sürüklemiştir. Bu süreçte Suriye
Türkmenleri hâlihazırda Rejime karşı hareket eden muhalif kanadın içinde yer almışlardır.
Rejimin direk hedefi hâline gelen Suriye Türkmenleri savaşta ciddi anlamda kayıplar vermiştir. Bu kanlı süreçte Türkmenler ya öldürülmüş ya rejim tarafından tutuklanmış ya da
topraklarını terk etmeye zorlanmışlardır. Karşılıklı çatışmalar haricinde masum, sivil halk üzerinde de ciddi baskılar söz konusu olmuştur. Genel olarak Suriye Türkmenleri ve özelde Halep Türkmenlerinin savaş sırasında çabaları, hem siyasi ve hem de askeri olmak üzere iki yönlü bir seyir izlemiştir. Siyasi yönde koalisyon çalışmaları devam ederken, muhaliflerin ele geçirdikleri topraklarda işlerin yürümesi için bir devlet yapılanması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Türkmenlerin kendi aralarında iç savaş sırasında resmi ya da gayri resmi olarak birçok sivil Türkmen oluşumu ve özellikle Halep Türkmen oluşumları ortaya çıkmıştır. Ancak zaman içinde bunlar arasından bazıları ayakta kalabilmiş ya da kayda değer faaliyetleri ile günümüze kadar gelebilmiştir. Bunlar içinde 2012’de kurulan Suriye Türkmen Kitlesi isimli oluşum bir dönem iddialı girişimlerde bulunmuş olsa da günümüze kadar etkin olamamıştır. Bu direnişler karşısında birçok Türkmen topluluğu oluşsa da, aralarında birliğin sağlanamamış olması etkilerini zayıflatmıştır. Bu doğrultuda
birçok Türkmen göç etmek zorunda kalmıştır. Özellikle 2014 yılından itibaren tüm Türkmen kırsal bölgelerinin IŞİD tarafından işgal edilmesi sonucu, Türkmenler bu kez
yoğun biçimde Türkiye’ye göç etmişlerdir.
2015 sonu itibarıyla Halep kent merkezindeki Türkmen mahalleleri, Özgür Suriye Ordusu’na bağlı muhalefet gruplarınca kontrol edilirken, kırsal bölgeler tamamen IŞİD’in denetiminde bulunmaktaydı, IŞİD işgalinde bulunan Türkiye-Suriye sınırının 120 km’lik hattını terörden temizlemek üzere Ağustos 2016 tarihinde başlayan ve 7 ay süren Fırat Kalkanı Harekâtı ile Türkmenlerin tarihi yurtlarının önemli bir bölümü yeniden özgürleştirilmiştir.⁷
Bir kısım Türkmen özgürleşmiş topraklarda yaşamına devam ederken, yaklaşık 30.000 civarı Türkmen’de kamplarda hayatlarını sürdürmektedir. Tüm bu karamsar tablo, Suriye iç savaşının Türkmen bölgelerindeki yıkımın sadece bir bölümünü göstermektedir. Böylesine bir trajedi içerisinde sıkışan Türkmenler tam anlamı ile bir var oluş mücadelesi
vermektedir. 2012 yılında kurulan Suriye Muhalifler ve Devrimci Güçler Koalisyonu çatısı altında hareket eden Türkmenler, Suriye’de oluşacak yeni devlet sisteminde Türkmen
kimliğinin ve haklarının yeni anayasa çerçevesinde korunmasını temel almaktadır. Ancak siyasetten uzak geçen yıllar Türkmenlerin örgütlenme ve aktif siyaset yeteneklerini önemli
ölçüde zayıflatmıştır. Bu doğrultuda Türkmen toplumu sosyal, siyasal ve askeri örgütlenme açısından henüz olgunlaşmamıştır.
SONUÇ
Anadolu coğrafyasından ayrılan Suriye Türkmenleri, önceleri Fransız manda idaresi de kalmış, 1946 yılından itibaren de bağımsızlık mücadelesi adı altında siyasal çalkantılarla dolu
bir coğrafyanın içinde bulunmuştur. Siyasi tecrübesizlik, dağınık demografik yapı ve iç savaşın kendine has dinamikleri nedeni ile Suriye’de yaşanmakta olan süreç içerisinde
Türkmenler için daha zorlu bir dönem yaşanmasına neden olmuştur. Binlerce yıldır yaşadıkları toprakları bugün farklı grupların kontrolü altında bulunan Türkmenler, hem kendi
yurtlarının özgürleşmesi hem de toplumsal varlıklarının muhafazası mücadelesini vermektedirler. Bugün gelinen noktada tek bir çatı altında örgütlenme ve bu çerçevede
sistematik bir şekilde siyasallaşma, Türkmenlerin varlığı ve geleceği için adeta ölüm kalım meselesi hâlini almıştır.
Ayrıca Suriye’nin geleceği sadece Suriye Türkmenlerini değil başta Türkiye olmak üzere tüm dünya Türklüğünü ilgilendirmektedir. Suriye Türkmenlerinin topraklarında güvende tutulması Türkiye’nin güney sınırlarının güvenliği için önemlidir. Bu sebeple Suriye Türkmenlerinin özgürlük mücadelesine destek olmak Türkiye’nin ve tüm Türk Dünyasının temelde görevi halindedir

 

CANSU YILMAZ

 

KAYNAKÇA
¹ ORSAM Suriye Türkmenleri Raporu, 2012.
² 4 İlhan Şahin, “XVI. Asırda Halep Türkmenleri”, İ.Ü. Tarih Enstitüsü Dergisi, İstanbul 1982, S 12, s. 693; Işıl Bostancı, Halep Türkmenleri (Boy ve Oymaklar), (Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ 1998, s. 34
³ Ömer Osman Umar, Osmanlı Yönetimi ve Fransız Manda İdaresi Altında Suriye (1908-1938), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2004, s. 346
⁴ Ömer Osman Umar, Türkiye-Suriye İlişkileri (1918-1940), s. 197-201. Hatay’la ilgili gelişmeler üzerine Suriye hükümetinin teşviki ile tüm kentlerde gösteriler yapılmıştı.
Muhammet Fuad Ayntabi, Haleb fi Miete Amin 1850- 1950, Halep 1993, III, s. 201.
⁵ Orsam, Suriye’de Değişimin Ortaya Çıkardığı Toplum: Suriye Türkmenleri, s. 9.
⁶ A. Emin DAĞ, Araştırma Makalesi: Modern Dönem Suriye ve Halep Türkmenleri s.58
⁷ A. Emin DAĞ, Araştırma Makalesi: Modern Dönem Suriye ve Halep Türkmenleri s.67

Leave A Comment

At vero eos et accusamus et iusto odio digni goikussimos ducimus qui to bonfo blanditiis praese. Ntium voluum deleniti atque.

Melbourne, Australia
(Sat - Thursday)
(10am - 05 pm)