HOLİSTİK BİR YARDIM PERSPEKTİFİ
ASYA’NIN KALBİNDE: AFGANİSTAN VE TÜRKİYE
İşkence, savaş ve şiddet nedeniyle ülkesinden kaçmaya zorlanmış kişiler, Birleşmiş Milletler tarafından mülteci olarak tanımlanır. İstatistiklerde özellikle son 40 yıllık dönemde Irak, Etiyopya, Ruanda, Bosna, Burundi, Sudan ve Somali gibi bazı ülkelerde yüksek mülteci sayılarına ulaştığı görülmektedir. Bu tip ülkelerde dönemsel trajediler düşünüldüğünde en çarpıcı örnek Afganistan olarak göze çarpmaktadır. Afganistan 1980’lerin başlarından itibaren en çok mülteci veren ülke olmuştur. Suriye krizinin çıkmasından sonraki dönemde ise listenin ikinci sırasına gerilemiştir.
Tarih sahnesine bakıldığında Afganistan; 1839 yılında İngiliz ordusu tarafından işgale maruz kalmış, 1919 yılında bağımsızlığını kazanmıştır. 1978 yılında ise komünist ihtilal ile ülke yeni bir rejime sürüklenmiştir. 1979 yılına gelindiğinde Sovyetlerin ülkeye girmesiyle birlikte Afganistan’ın kaderini etkileyecek uzun bir dönem başlamıştır.
Tüm bu gelişmeler özellikle 1980’lerin başında kitlesel gözlerin tetikleyicisi olmuş yaklaşık 10 yıl süren işgal süresince sayısız sivil öldürülmüş ve 1989 yılında Sovyetler Birliği’nin ülkeden çekilmesiyle birlikte savaş son bulmuş ancak beraberinde farklı dinamikleri getirerek Afganistan’da etnik ayrılıklar ve ihtilaflar şiddetlenmiş ve ülke iç savaşa maruz bırakılmıştır. Sovyetler Birliği’nin 1990 yılında çöküşünün ardından ülke yeni bir rekabet sahnesi haline gelmiş; Taliban sahneye çıkmış ve 1996’da Kabil’i almıştır. 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra ABD, Afganistan’da yaptığı operasyonlarla Taliban’ı çökerterek; rejimin müttefiki El-Kaideyi yenmiştir. Tüm bu gelişmelerin ardından BM Afganistan’daki yönetime geçici olarak Hamid Karzai’yi geçirmiştir. Bunun akabinde ISAF (Uluslararası Güvenlik Destek Gücü) devreye girmiştir. 2003 yılında ISAF’ın komutasını NATO üstlenmiştir. 2014 yılında yapılan seçimleri Karzai liderliğindeki hükümetin kazanması Afgan halkının umutlarını arttırmış ve hatta mültecilerin büyük bir kısmı yurduna geri dönmüştür. 2014 yılının sonuna kadar görevde kalan ISAF, güvenlik misyonunu kademeli olarak Afgan güçlerine devretmiştir. 2015 yılında NATO, Afgan güvenlik güçlerinin eğitilmesi amacını taşıyan Kararlı Destek Misyonu’nu (RSM) başlatmıştır. Bu gelişme Afganistan’ın yeniden inşası için faydalı bir hareket olmuş olsa da ülkedeki kaos ortamının tam manası ile dinmesi mümkün olmamıştır. 2018 yılında ABD ve Taliban arasında başlayan görüşmeler ivme kazanıp barış için bir umut oluştursa da Afgan halkı 40 yıldır çatışmanın içerisinde yer aldığından düzgün bir gelecek hayali kurmaktan imtina eder durumdadır. Ülke nüfusunun %88‘i 45 yaş altında olduğu için ‘barış’ ifadesi kırk yıldır savaş içinde yaşayan bir toplumda somut bir anlam ifade etmemektedir.
Savaşın Ekonomik Sonuçları
Afganistan konumu gereği tarihin belirli bir zamanında itibaren gerek kara ile çevrili olması gerek İpek Yolu’nun üzerinde olması ve gerekse dağlarıyla siyasi tampon bölgesi olarak dikkat çeken bir ülke olmuştur. Bu stratejik konumu nedeniyle Afganistan kendi yolunda ilerleyememiş, sürekli olarak işgal ve savaşlara maruz kalan bir ülke konumunda kalmıştır. Ayrıca bu topraklardaki etnik ve mezhepsel bölünmeler kargaşayı pekiştiren ana unsurlardan biri olmuş ve milletçe bütünleşme yolunda engeller teşkil etmiştir. Bu ortamlardan beslenen terörist yapılar ve saldırılar da ülkeyi içinden çıkılmaz bir keşmekeşe sürüklemiştir.
Afganistan potansiyelindeki değerli kaynaklara rağmen yıllar boyunca yaşadığı savaşlar nedeniyle ekonomisi yeterince kalkınamamıştır. Bu sebeple yoksulluk ve açlık seviyesi oldukça yüksek seviyelerde seyretmektedir. Ülkenin başındaki en büyük sorunlardan birisi de uyuşturucu üretimidir. Her ne kadar ülke de haşhaş üretimi yasak olsa da ülkedeki siyasal istikrarsızlıktan dolayı hasat halen çok yüksek seviyelerdedir. Bir diğer taraftan afyon üretimi için kullanılan haşhaş yetiştiriciliği ülkedeki kırsal nüfusun önemli geçim kaynağıdır. Bu sebeple güçlü bir yasal mücadele ve alternatif gelir kapıları sunulmadığı müddetçe üretim benzer şekilde devam edecektir.
Türkiye’nin Afganistan’daki Çabaları
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 1928’de Afganistan Kralı Emanullah ve kraliçesi Süreyya’yı Ankara’da ağırlamıştır. Ülkenin 1919’daki bağımsızlık mücadelesine gururla dikkat çekmiştir. 1921’de ise İttifak Muahedenamesi ile tesis edilen diplomatik ilişkiler eşliğinde 1960’a kadar geçen dönemde, Türkiye Cumhuriyeti, Afganistan’ın modernleşme çabalarını destekleyerek temel devlet kurumlarının gelişmesine katkı vermişlerdir. 1956 Yılında Adnan Menderes’in Kabil’e yaptığı ziyaret ilişkileri güçlendiren unutulmaz bir anı olarak kalmıştır. İlerleyen zamanlarda Sovyetlerin işgali sonrasında iki ülke arasındaki ilişkiler duraklama noktasına gelse de 2000’lerde yeniden canlanmıştır. 2000 yılı sonrası ekonomik anlamda güçlenmeye başlayan Türkiye gerek kalkınma yardımları gerekse insani yardım olmak üzere ciddi yardımlarda bulunmuştur. Türkiye’nin ön planda tuttuğu unsurlar:
- Afganistan’ın birlik ve bütünlüğünün korunması
- Güvenlik ve istikrarının sağlanması
- Ülkede geniş tabanlı siyasi yapının güçlenmesi ve Afganistan’ın terörden ve aşırı akımlardan arındırılarak halkın huzur ve refaha kavuşturulması olarak tanımlanmaktadır.
Bölgedeki Türk askerlerinin olumlu davranış ve tutumları bölge halkında Türklere karşı yakınlık ve sıcaklık hissinin oluşmasına neden olmuştur. 2005 sonrasında Afganistan- Türkiye ilişkisinin yeni bir boyut kazandığını söylemek mümkündür. Bu doğrultuda TİKA öncü bir rol üstlenerek kapsamlı bir kalkınma programı başlatmıştır. Programın başlıca odak noktası ise savaştan yıpranmış ülkenin hem kentsel hem de kırsal altyapı ve üstyapısını ihya etmek olmuştur.
Çok Yönlü Kalkınma Yardımları
Türkiye bölgedeki birçok ihtiyaca cevap veren projeler yapmaktadır. Afgan yetkilelerin talepleri doğrultusunda Türkiye, savaş yorgunu ülkede yeniden inşa ettiği bazı hastaneleri masraflarını üstlenerek işletme görevini üstlenmiştir.
2004 yılında kurulan Kabil’deki koordinasyon ofisine sonrasında Mezar-ı Şerif ve Herat ofislerini de ekleyen TİKA, zamanla ülkedeki ağını genişleterek sahadaki varlığını arttırarak ülkenin temel gereksinimlerini gidermeye gayret göstermiştir. TİKA, altyapı çalışmalarının yanı sıra içme suyu meselesine önem vermiştir. Veriler incelendiğinde 2000’lerin başından itibaren Afganistan’a en fazla kalkınma yardımı yapan ülkelerin en üst sıralarında yer alan ülkenin Türkiye olduğu görülmektedir. TİKA ayrıca eğitim, okuryazarlık alanlarında da çeşitli projelere imza atmıştır.
Siyasi ve Bölgesel Hususlar
Son 46 yıl içerisinde bir ilk gerçekleşmiş ve Eylül 2014’te Cumhurbaşkanı düzeyinde Kabil’e ziyaret gerçekleşmiştir. Bu görüşmede ‘’Stratejik Ortaklık ve Dostluk Anlaşması’’ imzalanmıştır. 2015 ve 2016 yıllarında Türkiye Kabil Havalimanı’nın işletme ve korumasını üstlenmiştir. Bu görüşmede Afganistan’ın bölgesel öneminin de üstünde durulmuştur.
Afganistan Asya’nın geleceği için bölgesel önem arz etmektedir. Afganistan’ın sürdürülebilir olarak iyileştirilmesi ve bölgesel işbirliği, birbirini karşılıklı besleyen temel ihtiyaçlardır. 2011 Kasım ayında Asya’nın kalbi-İstanbul (HoAIP), güvenli ve istikrarklı bir Afganistan’ın bölgenin refahı için hayati olduğu bilinciyle Afganistan’ı merkezine alıp samimi bir bölgesel bir platform sağlaması adına öncülük etmiştir. Türkiye bu hususta arabulucu bir ülkedir. Türkiye’nin yaptığı yardımlar ve insaniyetiyle Asya’nın kalbinde özel bir yere sahip olduğunu söylenebilir.
Sonuç olarak Türkiye Afganistan’da özellikle son 15 yılda yaşam standartlarının iyileştirilmesinden daha birçok alana çok boyutlu geniş hatrı sayılır yardım programları uygulanmıştır.
Türkiye’nin 2000’lerdeki Afrika Açılımı
Türkiye’nin Afrika’daki varlığı 2000’lerin başları itibariyle dikkat çekici dereceye ulaşmıştır. Bu yakınlaşma kuşkusuz Osmanlı Devleti’nin tarihi bağlarından alır . Osmanlı sömürgeci güçlerin aksine bölgede yapıcı uygulamalarıyla dikkat çekmiştir. Osmanlı kıtanın doğusunda Portekiz güçleri ile mücadele ederken , kuzeyinde İspanyol yayılmacılığını önlemek için yoğun çaba göstermiştir.
Osmanlı sonrasında Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla Afrika ilişkileri nispeten düşük seviyelerdeydi. 1998 yılına gelindiğinde Afrika Eylem Planı ancak 2002 de tesis edilebilmiştir. 2005 yılında b ise Türkiye Afrika yılı ilan etmiştir. Aynı yıl içerisinde TİKA ilk ofisini Etiyopya’ya açmıştır. 2008 yılına gelindiğinde Addis Ababa’da 10. Afrika Birliği Zirvesi’ne katılan Türkiye stratejik ortak ilan edilmiştir.
2011 yılına gelindiğinde Başbakan başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ ın Somali’ye yaptığı ziyaret Sahra Altı’nda insani trajediyi uluslararası camiada farkındalık oluşturmak adına tarihi bir hamle olmuştur.
Türkiye’nin katıldığı tüm toplantılar ve anlaşmalar temelinde, Afrika’da izlediği çok boyutlu politika şu şekilde özetlenebilir:
- Afrika ülkelerinin meşru hak ve menfaatlerini savunmak ve kıtanın sesi olmak
- Barış gücü misyonlarına aktif olarak katılmak, uluslararası ve bölgesel kurumları diyalog artırma yönünde desteklemek ve Afrika’daki anlaşmazlıkların barışçıl çözümünde diplomasiyi kullanmak
- Demokrasi ve iyi yönetişim alanlarında ilerleme sağlanması için Afrika ülkelerine yardımda bulunmak
- Demokrasi ve iyi yönetişim alanlarında ilerleme sağlanması için Afrika ülkelerine yardımda bulunmak
- Kıtayı ticaret, yatırım ve insani yardım kanallarıyla ekonomik alanda desteklemek
- ‘’Afrika sorunlarına Afrika çözümleri’’ üretebilmek ve uygulamak.
Türkiye – Afganistan İlişkilerini Destekleyen Kanallar
Türkiye’nin Afrika için uyguladığı stratejik ilkeler, holistik bir dış politika vizyonu sergilemektedir. Bu hususta diplomatik misyonlar, bağlanabilirlik ,iş dünyası ve insani yardımlarla kalkınma işbirliği hususları dikkat çeken unsurlardır.
Türk müteahhitler tarafından yapılan altyapı-üstyapı çalışmaları bölgeyi kalkındırmakla beraber ciddi istihdam sağlamıştır. Keza tekstil, gıda, enerji ve demir çelik alanlarında da Türk yatırımcılar kayda değer şekilde artmıştır.
2016 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın yazdığı makalede “Eğer dünya hırsla davranmaktan vazgeçip Afrikalı insanların kendilerine yardım etmeye odaklanırsa, kıta ekonomik güç merkezi olabilir” ifadesi aslında Türkiye’nin ekonomik açıdan yaklaşımının karşılıklı yarar temelinde olduğu ve kıtanın ‘’kendine yeterliliği’ için emsal teşkil etmektedir. Öte yandan AFAD, TİKA ve Kızılay gibi belirli başlı STK’lar insani yardım ve kalkınma desteği faaliyetleriyle kıta çapında yaygınlaşmıştır.
Türkiye’nin Afrika’daki Kalkınma İş Birliği
Türkiye’nin Afrika’daki kalkınma yardımı faaliyetlerini TİKA’nın Program Koordinasyon Ofisleri aracılığıyla yürütüp koordine etmektedir. Bu ofisler Afrika ülkelerinin ve halklarının ihtiyaçlarına yönelik aktif bir duruş sergilemesini kolaylaştırmaktadır.
Türkiye’nin Afrika’ya yardımlarının arka planında yatan ana ilke, bütüncüllük olarak tanımlanabilir. Türk kurumlarının bölgede yürüttüğü faaliyetler temelde, ilgili ülkenin kalkınması ve istikrarı için gerekli olan sosyal, ekonomik, kültürel ve teknik dinamiklere bütünleşik bir cevap olarak dizayn edilmiştir. TİKA’nın faaliyetleri bazında yapılan sınıflandırma şu şekildedir:
- Sosyal Projeler: Okul, hastane, konut inşası, su kuyuları açmak, idari yapıların iyileştirilmesi, sivil toplumu desteklemek.
- Ekonomik altyapı projeleri: Ulaştırma, enerji, iletişim gibi alanlarda, iktisadi faaliyetlerin gelişmesine yardım edecek altyapı ve tesisleri inşa etmek
- Sektörel projeler: Yerel halkı tarım, hayvancılık, ticaret, turizm ve üretim alanlarında desteklemek
- Teknik iş birliği: Mesleki eğitim ve bilgi transferi gibi faaliyetlerle, kalkınma için temel faktörlerin ilerlemesine katkıda bulunmak
- Kültürel Projeler: Tarihi mirasın korunması da dahil olmak üzere, sosyal barışa ve ikili ilişkilere katkıda bulunacak kültürel çalışmalara yardımcı olmak.
Türkiye’nin Afrika ülkelerine yaptığı kalkınma yardımları, yerel topluluklarla koordinasyon içinde çalışılarak belirlenen ihtiyaçlar çerçevesinde şekillenmektedir. Belirlenen ihtiyaçlar üzerine, sorunlara somut şekilde çözümler sağlayacak projeler tasarlanmaktadır.
Türkiye az gelişmiş ülkelerin bilim, teknoloji ve inovasyonda kapasite geliştirmesine yardımcı olabilmek adına 2018’de kurulan BM Teknoloji Bankasına ev sahipliği yapmaktadır. Öte yandan Türkiye, Holistik kalkınma işbirliği çerçevesinde bölgede istikrarsızlıktan mustarip olarak ülkelerde güvenlik ve barışın tesis edilmesi yönünde yardımcı olmaya önem göstermektedir. Bu nedenle Türkiye, kıtada görev yapan BM barış gücü misyonlarına askeri personeli ve uzmanlarıyla katkıda bulunmaktadır.
Sonuç
Türkiye her ne kadar Osmanlı sonrasında farklı bir yönetim biçimine geçmiş olsa da Osmanlı’nın manevi mirasçılığını üstlenen bir ülkedir. Özellikle Ortadoğu olarak nitelendirilen bölgede, Afrika’da ve birçok ülkede yürüttüğü yardım çalışmalarının yanında o ülkelerin kalkınmaları için sağladığı katkılar bunun en büyük nişanesidir.
Türkiye, Afganistan ile ilişkilere ilk olarak Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ile başlamıştır. Sonrasında çeşitli nedenlerle ilişkiler duraksamış olsa da özellikle 2000’li yıllarda ilişkiler hız kazanmış ve Türkiye’nin Afganistan’da yaptığı çalışmalar bölge halkı tarafından da takdir toplamış ve toplamaya devam etmektedir.
Türkiye ayrıca Afganistan’ın birlik ve bütünlüğünün korunması, güvenlik ve istikrarının sağlanması, ülkede geniş tabanlı siyasi yapının güçlenmesi ve Afganistan’ın terörden ve aşırı akımlardan arındırılarak halkın huzur ve refaha kavuşturulması adına çalışmaktadır. Yani bölgenin stratejik menfaatlerinden yararlanmak temel amacı değil aksine ülkenin kalkınmasını bölgenin istikrarlı ilerleyişinin temeli olarak gören emsal ülkedir.
Türkiye Afrika’da da benzer misyonları ifa ediyor. Türkiye özellikle 2000’li senelerden başlayan süreçte Afrika ülkeleriyle yakın temasa geçip bölgeyi iyice tanıyıp ihtiyaçlarına eksiksiz olarak cevap vermeye çalışmaktadır. Bölge devletlerini ve halklarını temel insani haklara, ulaştırmak Türkiye’nin en insani amacı olarak özetlenebilir. Bölgedeki istikrarın bölge halkıyla korunabileceğinin ve Afrika potansiyelini harcanmak yerine fayda sağlayıcı unsurlarından en fazla bölgenin faydalanmasına çabalayan bir ülkedir. Bunun için ülkede gerek alt-üst yapı, sağlık, eğitim gerekse ülkenin kültürel alanlarında çalışmalar yürüterek bu amacı gerçekleştirme yolunda çabalamaktadır. Çeşitli anlaşmalar ve iş birlikleriyle bölgeyle yakın temaslar kurarak bölgede kalıcı istikrar için uğraşmaktadır.
MUKADDES YILDIRIM