Sahel bölgesi başta Fransa olmak üzere birçok Batılı aktör tarafından önem verilen ve uzun yıllar kontrol edilen bir bölge olmuştur. Bölgenin stratejik konumu ekonomik potansiyeli ve Avrupa’ya güneyden gelebilecek mülteci akınlarına karşı tampon görevi görmesi bu önemin temel sebeplerini oluşturmaktadır. Sahel’de bulunan devletlerin batılı aktörler tarafından uzun yıllar kontrol altında tutulması ve özellikle Fransız askerlerinin sahada operasyonlar gerçekleştirmesi alışılagelmiş bir durumdur. Lakin 2020 yılında Mali’de gerçekleşen darbe bahsedilen alışılagelmişlerin dışında olmuş ve bölge dinamiklerini derinden etkilemiştir.
Mali gerek jeopolitik konumu gerekse de sahip olduğu kaynaklar nedeniyle tarih boyunca önemli bir ülke olmuştur. Nitekim bu önemi nedeniyle uzun yıllar sömürge altında kalmış ve bağımsızlık sonrası siyasi istikrarın sağlanamaması, sömürge sonrası kurumların başarılı devlet profiline engel teşkil etmesi nedeniyle ülke çatışmaların ve krizlerin odağında kalmıştır. Ülkenin sahip olduğu etnik çeşitlilik ve kolonyal dönemin mirası sınırlar, Mali tarihinin en önemli krizlerinden olan ülkenin kuzeyindeki isyancı hareketleri doğurmuştur.
Etnik olarak Mali genelinden farklı yapıda olan Tuaregler ülkenin kuzey kısmında yaşamaktadır ve ekonomik olarak güneyden daha fakirdir. Genel olarak radikalleşmeye müsait bir atmosferi olan Mali’nin kuzeyi aynı zamanda birçok farklı radikal örgüte varlık alanı olmuştur. Nitekim bu radikal örgütler için dönüm noktası 2011 yılı olmuştur. Bu yılda Libya’da Kaddafi’nin devrilmesi ile birlikte oluşan çatışma ortamında devlet otoritesi kaybolmuş ve El Kaide bağlantılı örgütler çatışmalara katılmıştır. Radikal örgütlerin bölgeye girmesi ve belirli bir taban elde etmesiyle birlikle Mali’den radikalleşmiş insanlar da Libya’daki iç savaşa katılmıştır. Örneğin Mali’de radikal selefi örgütlerin başında gelen Jinim Lideri İyat Org Akali Libya’daki bahsedilen çatışmalara katılmış ve önemli miktarda askeri ekipman ve destek elde edebilmiştir. Libya’da devlet otoritesinin yokluğundan faydalanan radikal örgütler ciddi bir kapasite elde edebilmiş ve çatışmalarda seyrin değişmesi ile birlikte birçok radikalleşmiş isim Mali’ye geçmiştir. Akali örneğinde görülebileceği gibi köken olarak Malili olan radikalleşmiş isimler Mali’nin kuzeyindeki terör yapılanmalarında kilit rol üstlenmiştir.
2012 yılına gelindiğinde Mali’nin başkenti Bamako’da gerçekleşen darbe girişimi sonrası ülkede siyasi istikrarsızlık oluşmuş ve kuzeyde devlet otoritesi sorgulanır hale gelmiştir. Oluşan bu boşluktan faydalanan radikal oluşumlar ve Tuaregler, Bamako’ya karşı isyan etmişlerdir. İsyancılar, Mali’nin önemli şehirlerinden Timbuktu’yu ele geçirmiş ve ardından Azawat devletini ilan etmiştir. İsyancıların güneye doğru ilerleyişi devam ederken Mali ordusu Fransa’dan yardım istemiş ve Fransa öncülüğünde Serval Operasyonu başlamıştır. Serval Operasyonu’nda isyancıların genel adı olan “Azawat Kurtuluş Hareketi”nin ilerleyişi durdurulmuş ve Timbuktu başta olmak üzere birçok önemli şehir geri alınmıştır. Devam eden süreçte Azawat Ulusal Kurtuluş Hareketi ağır darbeler almış ve ülkenin kuzey kesimlerinde gayri nizami harp taktikleri ile savaşmaya başlamıştır. 2015 yılına gelindiğinde ise Tuaregli isyancılar ve Mali Devleti arasında barış görüşmeleri başlamış ve nihayetinde Cezayir’de bir ateşkes anlaşması ve barış antlaşması için belirli şartlarda karar sağlanmıştır.
Azawat Hareketi’nin başarısız olması sonucunda isyancı hareketin liderliği tam manasıyla radikal selefi örgütlerin kontrolüne geçmiştir. Özellikle İyad ag Ghali, Amandau Koufa ve Cafer Diko gibi isimler ülkede kanlı terör eylemlerini gerçekleştirmeye başlamış ve isyan hareketinin liderliğinde söz sahibi olmuşlardır. JNIM çatı örgütü altında faaliyet gösteren bu radikal örgütler ülkenin uzun dönem çözülemeyen problemini oluşturmuştur. Mali içerisinde artan terör olayları ve bahsedilen radikal örgütlerin farklı ülkelerde eylemler gerçekleştirilmesi ve yayılım göstermesi nedeniyle yine Fransa öncülüğünde Barkhane Operasyonu başlamıştır.
Mali’de uzun yıllar yaşanan çatışmalar ve ülkedeki ekonomik kriz nedeniyle halkın yaşadığı problemler artmıştır. Tüm bu problemlerin üzerine Barkhane Operasyonu’nda yaşanan insan hakları ihlalleri ve beklenen başarıya ulaşılamaması halkın yönetime karşı muhalifliğini artırmıştır. Ek olarak yapılan operasyonlarda Malili askerlerin ön cephede görev alması ve yaşanan kayıpların büyük bir kısmını yine Malili askerlerden oluşması da ordunun yönetime karşı muhalif olmasında temel faktör olmuştur.
Yaşanan tüm bu problemler üzerine pandemi sürecinin yaşam başlaması ve zaten zorlu olan ekonomik koşulların daha da zorlu hale gelmesi ile birlikte halkın yönetime karşı memnuniyetsizliği had safaya ulaşmıştır. İktidara karşı oluşan bu memnuniyetsizlik aynı zamanda Fransızlara karşı da gelişmiş ve Fransa, ülkede istenmeyen adam konumuna gelmiştir. Yaşanan bu gelişmelerde bardağı taşıran son damla ise seçimlerde yaşanan hukuksuzluklar olmuştur seçimlerin şeffaf bir şekilde yapılmaması ve Anayasa Mahkemesine müdahale edilmesi üzerine halk sokağa dökülmüştür. İmam Mahmut Dijco önderliğinde gerçekleşen sivil iktidar karşıtı protestolar devam ederken Ordu yönetimi el koymuş ve Cumhurbaşkanı Keita’yı zorla istifa ettirmiştir.
Darbe gerçekleştirdikten sonra geçiş dönemi başkanı ilan edilen Bah N’daw ve yardımcısı olarak belirlenen Albay Koita geçiş dönemi iktidarının önemli isimleri olmuştur. Ancak kısa bir süre sonra Başkan Bah N’daw’ın, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile görüşmesi ülkede ciddi tepkilere yol açmış ve darbe içerisinde darbe gerçekleştirilerek Bah N’daw görevden alınmış ardından ise Albay Asimi Koita başkanlığa geçmiştir.
Darbenin verdiği mesaj ve bölgeye etkileri:
Darbe gerçekleştirdikten sonra yönetime gelen Albay Koita, Fransa’ya karşı net bir tavır koymuş ve ülkede Fransız askerleri başta olmak üzere birçok temsilciyi sınır dışı etmiştir. Tüm bu yaşananlar uzun yıllar Fransa kontrolünde kalmış bir ülke için ciddi önem arz etmektedir. Çünkü zengin kaynaklara sahip olan bir ülkenin ekonomik olarak sıkıntılar çekmesinde ülke kurumlarındaki liyakatsizliğin ve Fransız politikalarının ciddi etkisi bulunmaktadır. Nitekim darbenin hemen ardından Fransız şirketlerinin lisanslarını iptal edilmesi ve ikili anlaşmaların önemli bir kısmının feshedilmesi ülkede Fransızlara karşı oluşan tepkinin en net göstergesidir.
Sahel bölgesinin kronikleşen sorunları ve dış müdahaleye açık pozisyonlara dikkate alındığında Mali’de yaşanan darbe bölge açısından kritik bir gelişmenin habercisi olmuştur. Bölgenin hegemon güçlerinin konumları sorgulanır hale gelmesi ve hatta hesap sorulabilir noktaya evrilmesini temsil eden bu darbe Sahel’de domino etkisi oluşturmuş ve Nijer, Burkina Faso gibi ülkelere de sıçramıştır.
Yaşanan darbelerin en dikkat çekici özelliği ise yönetime gelen isimler devlet politikalarında ciddi bir eksen kaymasına giderek yönlerini Rusya başta olmak üzere alternatif güçlere çevirmesi olmuştur. Aslında bahsedilen eksen kayması dünyanın farklı noktalarında gerçekleşen bir durumdur ve büyük güç rekabetinin etkisiyle birçok devlet ABD ve Batılı aktörlerin alternatifi olarak değerlendirilen devletlere yönelmektedir. Dünya çapında yaşanan bu gelişmeler ve Sahel devletlerinin dış politikalarındaki eksen kayması Fransız etkisinden bunalmış veya sömürge sonrası başarısız devletler için örnek teşkil etmektedir.
Mali de gerçekleşen darbenin ardından dikkat çeken bir başka gelişme ise Wagner’in görünürlüğünde ciddi bir artış yaşanması olmuştur. Darbenin hemen ardından Wagner ülkeye asker indirmeye başlamış ve Albay Koita ile yakın temasa geçmiştir. Wagner’in Fransızlardan boşalan alanı doldurmak ve ülkenin altın madenleri başta olmak üzere yeraltı kaynaklarına erişim için büyük çaba göstermiştir. Bu nedenle İvan Maslov ve Laktionov gibi daha önce Orta Afrika Cumhuriyeti’nde görev yapmış tecrübeli isimleri Mali’ye yönlendirerek faaliyetlerinde vites yükseltmiştir. Lakin Wagner’in Mali’deki faaliyetlerinde dikkat edilmesi gereken husus Malili yöneticiler, Orta Afrika Cumhuriyeti örneğinden farklı olarak, Wagner’in ülkenin önemli yeraltı kaynaklarında tekelleşmesine izin vermemekte ve yönetim ile Wagner arasında karmaşık ilişkiler bulunmaktadır.
Sonuç:
Mali’de gerçekleşen darbe ve sonrasında gerçekleşen süreç bölgede başarısız devletler için örnek teşkil etmekte ve dış politikalarında eksen kaymasına yol açmaktadır. Darbelerin doğası gereği sonuçları bakımından ülkeler ciddi problemler oluşturabilmektedir. Bu durum özellikle Mali gibi iç çatışmaların yoğun bir şekilde gerçekleştiği ülkeler için geçerlidir. Bu nedenle geçiş süreci demokratik yöntemlere uygun bir şekilde gerçekleştirilmeli ve ülke iktidarı en kısa sürede sivil hükümete devredilmelidir. Aksi takdirde oluşacak siyasi istikrarsızlık ortamında donmuş olan iç çatışmalar yeniden şiddetlenebilir ve ülkede zaten var olan terör faaliyetleri de artış gösterebilir. Benzer şekilde ülkelerin dış politikalarında sert bir değişikliğe gitmeleri uluslararası arenadan dışlanma ihtimalini de doğurabilecektir. Bu durumda bölgesinde yalnızlaşan devletler daha sert ve muhafazakar bir dış politika tutumu takınabilir. Sonuç olarak Sahel’de yaşanan bu darbeler bölgesel dinamikleri ciddi bir şekilde etkilemiş ve değiştirmiştir. Yaşanan bu değişikliğin en belirgin sonucu ise eskiden bölgenin dominant dış aktörleri yeni dönemde eski konumlarında olmayacaklarıdır. Ek olarak büyük güç rekabetinin etkisiyle devletlerin kayganlaşan dış politikaları Sahel’deki ülkelere yansıyarak bölge devletlerini daha yerel ve bölgesel güçler ile ittifak kurmaya itebilir.
Yazan: Mehmet Akif Uçar
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Divan Araştırma ve Eğitim Derneği’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.