5 Haziran 1967 tarihinde İsrail Mısır’a askeri müdahalede bulunur. ABD ve İngiltere’nin desteğini de aldığı bilinen İsrail Mısır’ı savunmasız bırakır. İsrail, 9 Haziranda ise Sina Yarımadasını, Batı Şeria’yı ve Golan Tepelerini etkisiz hale getirir. Ağır yara alan Mısır ve Ürdün ateşkes istemek zorunda kalır. İsrail-Suriye ateşkesi ise 10 Haziranda yapılır. İsrail, savaşın ilk gününde Arap güçlerinin %80’ini etkisiz hale getirir. Böylelikle 1947 Taksim kararıyla BM Genel Kurulunun İsrail için belirlenen toprakları İsrail, 1967 yılında Altı Gün Savaşları sonrası dört katına çıkarttığı bilinmektedir.
Yom Kippur Savaşı olarak isimlendirilen 1973 Arap–İsrail Savaşı, 6 ila 25 Ekim 1973 tarihleri arasında Mısır ve Suriye liderliğindeki Arap devletlerinin İsrail‘e karşı başlattığı bir savaştı.
Savaş, Yahudi dinî bayramı Yom Kippur‘un kutlandığı tarihlerde ilk defa Mısır’ın sürpriz saldırı hamlesiyle başladı. Savaşın büyük bir bölümü, 1967’de İsrail tarafından işgal edilmiş Sina Yarımadası ve Golan Tepeleri‘nde gerçekleşti. Mısır’ın savaştaki ilk amacı, Süveyş Kanalı‘nın doğu yakasında bir dayanak elde etmek ve ardından bu kazanımları İsrail işgali altındaki Sina Yarımadası’nın geri kalanının geri dönüşünü müzakere etmek için kullanmaktı.
1967 Arap-İsrail Savaşı‘ndan sonra ümitlerini BM toplantılarına ve ABD–Sovyet görüşmelerine bağlamış olan Araplar, sorunun sürüncemede kaldığını anlamışlar ve ümitsizliğe düşmüşlerdir. Ancak ümitlerini dış faktörlerden bağımsız olarak düzeltebilecekleri konusundaki inançlarında artış olmuştur.
1973 Savaşının ardından Eylül 1978 tarihinde Mısır-İsrail arasında Camp David Antlaşması yapılarak İsrail’in egemenliği bir Arap ülkesince tanınmış olur. Ancak antlaşmaya rağmen İsrail; 1980’de Kudüs’ü, 1981’de Golan Tepelerini, 1982’de ise Güney Lübnan’ı işgal ederek antlaşmaları yok sayar.
Norveç arabuluculuğu ile 1993 Eylülünde Filistin Kurtuluş Örgütü ve İsrail’in karşılıklı birbirlerini tanımalarıyla Oslo Barışı süreci başlar. Anlaşmaya göre Batı Şeria’da Özerk Filistin Yönetiminin kurulmasını ve 5 yıl içerisinde de Bağımsız Filistin Devletinin kurulmasını öngörüyordu.
11-24 Temmuz 2000’de İsrail-Filistin, Oslo sürecinin öngörülen maddelerini görüşmek için 2.Camp David zirvesinde anlaşmaya çalışsalar da taraflar anlaşamazlar. 28 Eylül 2000’de Netanyahu, Ariel Şaron ve bin İsrail askeriyle El-Aksa Camii ziyaretinde Filistinlilerin infida protestolarıyla karşılaşırlar. Böylelikle Filistin sorununun dönüm noktalarından olan El-Aksa infidası başlar. Bu olay karşısında İsrail şiddetini arttırır. Barış umutları bir kez daha yerini çatışmaya bırakır.
Ekim 2023 tarihinde İsrail-Filistin Savaşı ile bölge yine sivillerin kanlarına bulandı. Gazze’de 830’u çocuk 1500 kişi enkaz altında, 5 bini aşkın sivil hayatını kaybetti, yaklaşık 6000 bina yıkıldı, 1,4 milyondan fazla kişi yerinden edildi, 12 hastane ve 32 sağlık merkezi devre dışı kaldı. 1400 İsrailli de hayatını kaybetti. Çeşitli sivil toplum örgütleri destek gönderse de yetersiz kalmakta. İsrail, 11 Eylül 2001 sonrası ve daha önce de defalarca yinelediği Filistin halkını sindirme amacını 2023 yılındaki şiddetinden tekrar görmekteyiz
Bu kıyımların son bulması ve bölgede barışın hâkim olabilmesi için Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan garantörlük teklifinde bulundu. Bakan, Türkiye’nin kalıcı barış için iki devletli ve garantörlük mekanizmasıyla desteklenen önerisini anlattı. Uluslararası toplumun iki devletli çözüme İsrail’i zorlaması gerektiğini belirten Fidan, Türkiye’nin garantörlüğü önerdiğini söyledi.
Uluslararası hukukta garantörlük, anlaşmazlığın tarafı olmayan üçüncü devletlerin ya da uluslararası örgütlerin, tarafların imzalayacağı bir anlaşmanın yükümlülüklerini yerine getireceğini kendi garantileri altına almasıdır. Bu yolla garantör olanlar ilgili anlaşmanın ihlal edilmemesinden sorumludur ve ihlali durumunda askeri müdahaleye de varan haklara sahiptir.
Türkiye’nin sahip olduğu askeri kapasitesi dolayısıyla bu anlamdaki caydırıcılığı da yüksek olacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın Türkiye’nin yanı sıra başka devletlerin de garantör olması gerektiğini söylemesi, tarafsızlık noktasında önemlidir. Türk hükümeti, Türkiye’nin Filistin tarafının garantörlüğünü üstlenebileceğini de belirtiyor.
İsrail-Filistin çatışmasında ele alınması gereken diğer uluslararası hukuk kavramı da arabuluculuktur. Arabuluculuk, Birleşmiş Milletler (BM) Şartı’nın 36. maddesi kapsamındaki barışçıl yöntemlerdendir. Bu maddeye göre, uyuşmazlık tarafı olmayan bir devlet veya uluslararası örgüt, kendi çözüm önerilerini de sunabildiği bir ortamda, tarafları bir araya getirerek ilgili soruna çözüm arar. Üçüncü tarafa ise garantörlükte olduğu kadar büyük haklar tanımamakla birlikte caydırıcılığı sadece arabulucu devletle ilişkilerin gerilmesiyle sınırlıdığı bilinmektedir.
KAYNAKÇA
Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Orta Doğu Cilt 1: Savaş, Siyaset ve Diplomasi, 2017
Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Orta Doğu Cilt 2: Irak, İran, ABD, Petrol, Filistin Sorunu ve Arap Baharı
https://trthaber.com/haber/dunya/uluslararasi-sorunlardaki-gozcu-garantorluk-806487.html
https://www.bbc.com/turkce/articles/cd1dp7gjjjro
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/gorus-israil-filistin-catismasinda-turkiyenin-garantorlugu/3038629
YAZAN: Vildan Kabasakal