Gazze’de Soykırım: Yeni Kanıtların Analizi

  • Anasayfa
  • BM
  • Gazze’de Soykırım: Yeni Kanıtların Analizi

26 Ocak 2024 tarihinde, Güney Afrika’nın soykırım suçlamasıyla Uluslararası Adalet Divanı’nda (ICJ) açtığı davada ara karar çıktı. İsrail’in Gazze’deki soykırım eylemlerini engellemek için tüm önlemleri almasının zorunlu olduğuna hükmetmişti.

İlgili karar, Lahey’deki Barış Sarayı’nda bulunan ICJ’nin 14 daimi üyesi ile İsrail ve Güney Afrika’yı temsilen birer yargıcın yer aldığı 16 kişilik heyet tarafından açıklandı. İsrail’in, kendisine bağlı güçlerin Gazze’de soykırım yapmayacağını garanti etmesi gerektiğini vurgulandı. İsrail’in uluslararası yasal yükümlülükleri bağlamında, geçici karara uymak için alacağı önlemleri bir ay içinde Lahey’e bildirmesi talep edilmişti.

Adalet Divanı, Hamas’a ise elindeki İsrailli rehineleri derhal serbest bırakma çağrısında bulunmuştu. Uluslararası Adalet Divanı (UAD), İsrail’in Refah’a saldırı planı nedeniyle Güney Afrika’nın talep ettiği yeni tedbirlere ilişkin kararını açıkladı. Karara ilişkin yapılan açıklamada, 26 Ocak 2024’te hükmedilen altı tedbir kararının Refah da dâhil olmak üzere Gazze Şeridi’nin tamamında geçerli olduğu belirtilerek, “İhtiyati tedbirlerin derhal ve etkili bir şekilde uygulanması gerektiği” bildirildi.

Gazze Şeridi’nde ve özellikle de Refah’ta yaşanan son gelişmeleri UAD “çok vahim” olarak nitelendirendi. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in İsrail’in Refah’a saldırma hazırlığı ile ilgili, ” mevcut olan insani kabusu çok ciddi bir şekilde büyütür ve tarifsiz bölgesel sonuçlar doğurur” şeklindeki uyarısını yineledi.

Anadolu Ajansı’nın Gazze’de Soykırımın Yeni Kanıtları paneli 19 Şubat tarihinde düzenlendi. Birçok katılımcının olduğu panelde, gazeteci Mehmet Akif Ersoy, AA Orta Doğu Haberleri Müdürü Turgut Alp Boyraz konuşma gerçekleştirdi. Ayrıca Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hakan Erkiner ve Hacı Bayram Veli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şuay Nilhan Açıkalın uzmanlıkları doğrultusunda açıklamada bulundu.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “İnanıyorum ki bu toplantı, İsrail’in Gazze’de işlediği cürümlerin hukuk, tarih ve insanlığın vicdanı önünde kayda alınacağı başlıca etkinliklerden biri olacaktır. Bizler bu tür etkinliklerle sahada gerçekleştirdiğimiz çalışmalarla elde ettiğimiz görüntülerle İsrail’in katliamlarını ‘iddia edilen’ değil, ‘somut delilleri olan, ispatlanmış savaş suçları’ olarak kayda geçireceğiz. Çabamız bu yönde.” dedi.

AA Orta Doğu Haberleri Müdürü Turgut Alp Boyraz, Gazze’de 130 gazetecinin yaşamını yitirdiğini anımsatarak bütün gazetecilerin aynı psikolojik durumda çalıştığını dile getirdi. Bazen çalıştığı kuruluşu saklamak zorunda kaldığını anlatan Boyraz,  insanlara mikrofon uzatmak istediklerinde tepkiyle karşılaştıkları durumlar olduğunu belirtti.

Gazetecilerin İsrail’e hedef olma ihtimali baskısını göğüslemesi gerektiğine dikkati çekerek “Uluslararası medyada çalışanların çoğu bu baskıyı göğüslemiyor. İsrail’i karşısına almak istemiyor.” dedi.

Boyraz, “İsrail’in her şeyin 7 Ekim’de başladığı yönünde oluşturduğu algının gazetecileri olayları kurcalamama noktasına itebildiğinin altını çizerek, habercilikte girişken olmanın doğruları ortaya çıkarabilecek” olduğunu belirtti. Gazze’de yaşananlar için “Bu bir soykırımdır.” diyen İsrailli milletvekili Ofer Cassif’e basının durumunu sorduğunu aktardı. Cassif’in “İsrail basınının yüzde 99’u oto sansür uyguluyor.” dediğini belirtti.

Boyraz, “İsrail basınının uyguladığı otosansürün uluslararası basına da yansıyor, İsrail’in gazetecilerin Gazze’ye girişine izin vermemekte. Uluslararası basının bunu sorgulaması gerekmekte” dedi.

Gazeteci Mehmet Akif Ersoy, “İsrail’e veya Batı Şeria’ya güvende olmadıkları hissiyle gittiklerini ben ve diğer gazeteciler yanımıza çelik yelek ve kask alıyoruz” açıklamasında bulundu.  İsrail’in hastanelere, çocuklara ve gazetecilere yönelik ilk saldırılarının tüm dünya tarafından tartışıldığını belirtti. Daha sonrasında ise çok fazla hastanenin vurulduğunu, çok daha fazla çocuğun ve gazetecinin öldürüldüğünü fakat bunun artık tartışılmadığını vurguladı.

Doç. Dr. Erkiner, “7 Ekim sonrası süreçte İsrail Gazze’de, hemen silahlı kuvvet kullanmaya başladı. Silahlı kuvvet kullanımının uluslararası hukuk bakımından 2 türlü düzenlenir” dedi. 7 Ekim saldırılarının “uluslararası hukuktaki niteliği” ne olursa olsun, verilen cevabın orantısız olması durumunda bu kuvvet kullanımının gayrimeşru olduğunu aktardı. İsrail’in, uluslararası hukuk alanında haksız olduğunu vurguladı.

Erkiner, İsrail’in tutumuna ilişkin, “(İsrail) Meşru müdafaa orantılı olmalıdır diyen herkesi İsrail’in güvenliğini tehdit eden antisiyonist, Hamas yanlısı bir kimliğe büründürmek istedi” değerlendirmesinde bulundu. Ukrayna’daki olaylara karşı verilen tepkilerle Filistin’i karşılaştırarak Filistin konusunda hukuksal alanda hala soyut konuşmaların yapıldığını belirtti.

Doç. Dr. Erkiner, “uluslararası barış ve güvenlik hukuku ve Uluslararası Adalet Divanının yargılamalarının çare olmasa, İsrail aleyhine hemen sonuçlanmazsa veya hiç sonuçlanmazsa bile artık devletlerin tekil olarak İsrail’in sorumluluğunu ileri sürebilme yetkilerinin temel buldu” açıklamasında bulundu.

Doç. Dr. Açıkalın, “Liderler hem kendilerine toplum baskısını azaltmak hem de ortaya çıkan ve Türkiye’nin burada kritik rol oynayarak ortaya çıkardığı bu görsellerin etkisinde oluşan uluslararası kamuoyu baskısını azaltmak için bir söylem değişikliğine gitti. Ama maalesef (ABD Başkanı Joe) Biden, Netanyahu’yu eleştirirken aynı gün Amerika kongresinde çok yoğun bir silah satışına izin verildiğini de biliyoruz. Dolayısıyla bu değişiklikler şu an için bir retorik seviyesinde ama bunun bile önemli ve anlamlı olduğunu görmemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Açıkalın, Türkiye’nin insani yardım konusunda dış politikası olduğunu belirterek, “hem Sayın Cumhurbaşkanı’nın (Recep Tayyip Erdoğan) hem de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yürüttüğü bir diplomasi ayağı var. Yani bu üçü Türkiye’nin pozisyonunu anlatırken birbirinden bağımsız düşünülemeyecek 3 sacayağı aslında” dedi.

Bölgede çok boyutlu insani kriz yaşandığını vurgulayan Açıkalın, zorunlu göç, gıda ve temel ihtiyaçlarda yoksunluk, elektrik ve yakıt sorunu, barınma ve salgın hastalıklar gibi Filistinlilerin yaşadığı sorunların altını çizdi.

Açıkalın, “belki 21. yüzyıl içerisinde farklı bölgelerde birçok insani krize maalesef gözlerimiz tanıklık etti ama buradakinde akla gelmeyecek süreçlerin olduğunu söylemek mümkün. Bu bağlamda tam da dile getirdiğimiz gibi bu çok boyutlu insani krizi tek bir ülkenin çözmesi veya İnsani krize yetecek mali gücün sadece UNRWA’dan çıkması mümkün değil mümkün değil” dedi.

Açıkalın, ” Türkiye’nin hem sahadaki faaliyetler konusunda hem de diplomasi açısından saha da olduğunun en yakın örneğini de Rusya-Ukrayna Savaşı’nda gördük. Ancak maalesef burada belki sadece İsrail’in tutumunun ötesinde, zaman zaman da farklı ülkelerin bu noktadaki isteksizliği insani koridor noktasını şu anda hala bir sonuca erdirememe neticesini gösteriyor.” ifadesini kullandı.

Doç. Dr. Açıkalın, “İspanya gibi ülkeler bütçe artırımına gitti ama ortadaki çok boyutlu insani krize yetecek bir mali gücün sadece UNRWA’dan (BM Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı) çıkması mümkün değil” vurgusunu yaptı.

Açıkalın, İsrail’in “rasyonel devlet anlayışından çıkmış bir devlet” olduğunu vurgulayarak, Refah kentine kara saldırısı konusunda “Geldiğimiz noktada ne yazık ki keşke İsrail yapmayabilir diyebilseydim. Ama İsrail devlet aklını yitirmiş, şu anda orada hepimizin ortak ifade ettiği gibi sadece Filistinlileri değil yaşamı, Filistin’e, Gazze’ye, İslam’a dair her şeyi silmeye çalışan bir İsrail var. Bunun için de insanları insan dışı hale getirmeyi temel alarak tüm eylemleri kendine meşru görüyor” dedi.

Açıkalın son olarak, “İsrail’in izlediği sistematik bazı adımlar var. Kamu diplomasisi için izlediği adımların sonucunda en başa dönüyor ve kendi istediğini yapıyor. Bunu da bir şekilde dünya kamuoyuna kendi söylemiyle kabul ettirmeye çalışıyor. Normal devletten bahsetmediğimiz için yapar veya yapamaz demek çok zor” açıklamasında bulundu.

AA muhabirleri, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında işlediği savaş suçlarını kayıt altına alarak dünyaya duyurmuştu. İlgili ajansın foto muhabirlerinin çektiği fotoğraflar ise UAD’de kanıt olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Ayrıca ajansın foto muhabirleri ve kameramanların İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları görüntülerini uluslararası hukukta delil olabilmesi için kitaplaştırma kararı almıştı. Türkçe, İngilizce ve Arapça hazırlanan kitap, “Kanıt” ismiyle yayımlandı.

Kaynakça:

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/aa-tarafindan-gazzede-soykirim-yeni-kanitlar-paneli-duzenlendi/3141507 (e.t.03.03.24)

https://www.bbc.com/turkce/articles/ce7l9lgdryeo#:~:text=Uluslararas%C4%B1%20Adalet%20Divan%C4%B1%3A%20%C4%B0srail%20Gazze,i%C3%A7in%20t%C3%BCm%20tedbirleri%20almak%20zorunda&text=G%C3%BCney%20Afrika’n%C4%B1n%20soyk%C4%B1r%C4%B1m%20su%C3%A7lamas%C4%B1yla,%C3%B6nlemleri%20almas%C4%B1n%C4%B1n%20zorunlu%20oldu%C4%9Funa%20h%C3%BCkmetti. (e.t.05.03.24)

https://www.indyturk.com/node/693206/haber/uluslararas%C4%B1-adalet-divan%C4%B1ndan-i%CC%87srail-aleyhine-karar-soyk%C4%B1r%C4%B1m-davas%C4%B1-g%C3%B6r%C3%BClecek (e.t.02.03.24)

https://foreignpolicy.com/2024/02/04/south-africa-icj-case-ruling-israel-hamas-war-palestinians-genocide/ (e.t.01.03.24)

https://issafrica.org/iss-today/south-africas-icj-case-has-already-altered-its-foreign-policy-space (e.t.29.02.24)

YAZAN: VİLDAN KABASAKAL

 

 

At vero eos et accusamus et iusto odio digni goikussimos ducimus qui to bonfo blanditiis praese. Ntium voluum deleniti atque.

Melbourne, Australia
(Sat - Thursday)
(10am - 05 pm)