Diaspora Türk Dil Kurumu’na göre “Herhangi bir ulusun veya inanç mensuplarının ana yurtları dışında azınlık olarak yaşadıkları yer.” Bir diğer tanımında ise “Herhangi bir ulusun yurdundan ayrılmış kolu, kopuntu.” olarak belirtilmiştir.
Bu tanım Ermeni diasporası için kullanılışlı bir tanımdır. Kullanışlı olmasının en büyük sebebi geçmişten günümüze Ermenistan tarafı ne zaman zor bir duruma düşse ilk sığındıkları alan diaspora başlığı altındaki faaliyetler olmuştur. En iyi örneği ise sözde 1915 soykırım iddialarıyla, yurt dışında yaşayan Ermeni toplumunun milliyetçi duygularını canlı tutma çabaları içerisinde gözlemlemekteyiz. Eğer sözde soykırımın gerçek olmadığı anlaşılırsa yurt dışında yaşayan Ermeni asıllı halk, güvenini kaybedecek ve daha da önemlisi Ermenistan gerek kültürel gerek ekonomik gerekse siyasi alanda yürüttüğü faaliyetlerden vazgeçecektir. Aynı şekilde Türkiye Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM)’da Dr. Duhan Kalkan’ın kaleme aldığı makalede “Ermeni diasporası dünyanın en etkili diaspora yapılanmalarından birisi olarak kabul edilmekte olup; faaliyet gösterdikleri pek çok ülkede vakıflar, dernekler, okullar, kiliseler, spor kulüpleri, gazeteler, radyolar üzerinden lobicilik faaliyetleri yürütmeye çalışmaktadır. Böylelikle faaliyet gösterilen ülkelerde hem karar alıcıları etkilemeyi hem bir grup bilinciyle hareket etmeyi, hem de anayurtları ile olan ilişkilerini sürdürmeyi hedeflemektedir. Diaspora yapılanmaları Ermenistan’ın iç ve dış politikasında yaşanan gelişmelere kayıtsız kalmamakta, özellikle güvenlik politikaları bağlamında ata yurtlarına her türlü desteği vermektedir. Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaşanan Karabağ sorunu da her daim diasporanın yakından takip ettiği ve önem verdiği bir konu olmuştur. Bu önem II. Karabağ savaşının çıkmasıyla kendini göstermiş, kısa sürede mobilize olan Ermeni diaspora kuruluşları tüm araç ve argümanlarıyla Ermenistan’ın sözde haklılığını dünya kamuoyuna, özellikle sosyal medya aracılığıyla aktarmaya çalışmış; Ermenilerin yoğun yaşadıkları şehirlerde mitingler, protesto gösterileri, yardım kampanyaları gibi etkinliklerle sürece Ermenistan lehine katkı sağlamayı amaçlamıştır.” Kalkan’ın ifade ettiği tanımlamadan anlaşılacağı üzere Ermeni Meselesi günümüzde var olan küçük çaplı bir problemden çok daha fazlasını ifade etmektedir. Aynı şekilde Türkiye’nin NATO’ya girmesiyle beraber ABD ve AB yakınlaşmasının yanında Ermenistan ve Rusya arasındaki yakınlaşma da yine bu dönemden itibaren artmıştır. Başta 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı olmak üzere Ermenistan’ın bölgedeki varoluş süreci genel anlamda tarihin bir noktasında [1]Osmanlı’nın veya Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı zor durumdan kaynaklandığını tespit etmek gerekir. Türkiye’nin NATO’ya girmesi, Lozan antlaşması ve Osmanlı’nın süreç içerisinde gerçekleştirdiği siyasi veya askeri adımlar ve bu adımlar neticesinde karşı karşıya kaldığı problemler, uluslararası sahada Ermenistan’ın bir şekilde “Diaspora” kavramını kullanarak yer edinmesine vesile olmuştur.
Diasporanın bir diğer yüzü günümüzde, kültürel öğeler ile bir ülkenin yurt dışında yaşayan vatandaşları ve yabancı ülke vatandaşlarına kültürel aktarımlar sayesinde bir nevi ülkenin tanıtımını yapması ve bu tanıtımın “yumuşak güç” unsuru olarak karşımıza çıkmasıdır. Bu çerçevede Türkiye önemli bir yumuşak güç unsuru olma özelliği taşımaktadır. Özellikle Türkiye-Azerbaycan arasında var olan dil ve kültür birliği dikkat çekmektedir.
Bu noktada edebi anlamda ülkemizdeki birçok insanın bir şekilde duymuş olduğu isimler: Nesimi, Fuzûlî ve Vahapzâde gibi önemli şahsiyetler bulunmaktadır. Bu noktada hem Türkiye hem de Azerbaycan doğal bir şekilde geçmişten günümüze gelen ortak kültürel bağlarını kullanarak diaspora sahasına olumlu yönde katkıda bulunabilir. Böylece küresel ölçekte yer alan Ermeni diasporası bölge üzerinde yumuşak gücünü kaybedecektir. Ayrıca Türkiye’nin yumuşak gücünü en iyi temsil eden kurumlardan biri olan TİKA’nın Bakü koordinasyon merkezinin bulunması da önemli bir bilgi olarak karşımıza çıkmaktadır.
ABD-AB ve Çin-Rusya kutuplaşması arasında yer alan, stratejik bölgeye sahip bölge olan Güney Kafkasya önemli ticaret güzergâhına da sahiptir. Orta Asya sınırları içerisinde Rusya ve Çin’in nüfuzunu düşündüğümüzde ABD’nin neden bölgede var olmak istediğini anlayabiliriz. Yer altı kaynakları, Rusya-Ukrayna savaşı ve Türk Dünyası’nın küresel siyasette daha fazla ön plana çıkan bir durumda olması, ABD açısından bölgede var olma nedenlerine örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle son zamanlarda AB’nin ilgi ve yakınlaşma içerisinde olduğunu tespit etmek gerekir. Bunun en büyük örneği ise AB ve Azerbaycan arasında geçen yıl imzalanan “Enerji alanında ortak mutabakat zaptı” olarak gösterilebilmektedir. Azerbaycan’ın AB ile ekonomik yakınlaşması Türkiye için de faydalı olacaktır. Çünkü Azerbaycan’dan AB’ye enerji ve diğer alanlarda oluşturulan ortaklık, ticaret güzergahında yer alması nedeniyle Türkiye’yi de olumlu yönde etkileyecektir. ABD ve AB’nin de arabulucu tavırlarını aslında ekonomik kazanımlarını artırmak istemesine bağlayabiliriz.
Sonuç olarak ABD ve AB’nin son zamanlarda Azerbaycan ve Ermenistan arasında arabulucu görüntü vermesi, bunun yanı sıra Rusya’nın Ermenistan için düşündüğü planların tam olarak gerçekleşememesi ve Azerbaycan-Türkiye yakınlaşması, gelişen olayların Türk Dünyası’nın lehine olması ve birçok devletin artık Karabağ zaferinden sonra hiçbir şeyin[2] eskisi gibi olmayacağını düşünmeye başlaması gibi nedenler bölge üzerinde çok taraflı siyasetin gelişmesine yol açmaktadır. Bütün bu gelişmeler pozitif anlamda ekonomik olarak ve Türk Dünyası için zemini hazırlanan kültürel dinamiklerin yakınlaşmaya aracı olma ihtimalini artırmıştır. Şuşa’nın Türk Dünyası Kültür Başkenti seçilmesi de diaspora alanı içerisinde düşünebileceğimiz ayrı bir mesaj olarak değerlendirilebilir.
Zengezur koridoru ile başta Çin olmak üzere AB’nin de hayır diyemeyeceği ekonomik koşullar meydana gelmiştir. Ekonomik anlamda birçok ülkenin sıkıntı çektiğini düşünürsek oluşacak ekonomik yolun herkese faydası olacaktır. Bu yüzden Ermenistan tarafının bir anlamda “saldırgan olmayan” tavır takınması sadece bölge için değil dünya ülkeleri için de önemlidir. Bunun en büyük sebebi küresel ölçekte de bölgenin bir karşılığının olduğunu görmemizden kaynaklanmaktadır.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Matthew Miller’ın 22 şubat 2024 tarihinde yaptığı açıklamada “ABD olarak iki ülke arasında bir anlaşmaya varılmasını destekliyoruz ve buna yardımcı olmaya devam edeceğiz. Bakü ile Erivan arasında bir barış anlaşması ulaşılabilir bir noktada.” ifadeleri aslında ABD tarafından yapılan en güncel ve ABD’nin tavrını göstermesi açısından da ayrıca değerlendirmesi gereken açıklamalardır.
KAYNAKÇA
https://sozluk.gov.tr/ Erişim Tarihi: 10.03.2024
https://www.trthaber.com/haber/azerbaycan/abdden-azerbaycan-ile-ermenistan-arasindaki-baris-surecine-destek-839239.html Erişim Tarihi: 28.02.2024
https://tasam.org/tr-TR/Icerik/70257/ikinci_karabag_savasi_ve_ermeni_diasporasi
https://dergipark.org.tr/tr/pub/ataunigsed/issue/2558/32967 Erişim Tarihi: 10.03.2024
[1] İstanbul Üniversitesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları