Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan gibi ülkeleriyle önemli stratejik bölgeleri kapsayan Türk dünyası ortak dilsel, kültürel ve tarihi bağları ile güçlü bir uluslararası organizasyon olma yolunda ilerlemektedir. Türk devletleri, 2009 Nahcivan anlaşması ile Türk Devletleri Teşkilatına dönüşerek bu süreçteki en önemli kurumsallaşma adımını atmıştır. Fakat Türk devletleri bu süreç yolculuğunda birliğe ve işbirliklerine yönelik birçok zorluklar ve kriz dönemleri yaşamıştır. Jeopolitik rekabet, bölgesel anlaşmazlıklar, faklı siyasi ideolojiler ve dış etkilerden kaynaklanan bu zorluklar ve krizler, bütünleşik bir Türk dünyası vizyonunu tehdit etmektedir. Bu durumların yeniden yaşanması Türk Devletleri Teşkilatı’nın entegrasyon çalışmalarına zarar vereceği öngörülmektedir. Bu çalışma, Türk dünyası devletleri arasındaki birliğe ve işbirliklerine yönelik zorluklar ve kriz dönemlerini inceleyip bunların Türk dünyasının kurumsallaşması ve entegrasyonu üzerindeki etkilerini değerlendirmektedir.
Orta Asya’daki Su ve Sınır Anlaşmazlıkları: Bölgesel Birliğin Zayıflaması
Su kıtlığı yaşayan Orta Asya’da, Sirderya ve Amuderya gibi sınır ötesi akan nehirler üzerindeki su rekabeti bölge devletleri arasında uzun yıllardır gerginlik kaynağı olmuştur. Su ve su kaynaklı yaşanan sorunlar, Orta Asya’da özellikle Özbekistan ve Kırgızistan gibi Türk devlet arasında önemli bir sorun olmuş ve iki devlet arasındaki işbirliğini olumsuz etkileyen meselelerin başında yer almıştır. Su sorunlarından dolayı sık sık karşı karşıya gelen iki devlet arasında bölgeyi etkileyecek ciddi çatışmalarda yaşanmıştır. Su kaynaklarının neredeyse tamamının kendi topraklarında oluştuğu tek ülke konumunda olan Kırgızistan, Orta Asya’nın su kaynaklarının da yaklaşık %41’ine (45 km3) ev sahipliği yapmaktadır (Mira ve Serbest 2023: 293). Fakat 1992’de bölgesel ortak su kaynakları yönetimine ve kullanımına ilişkin imzalanan Almatı Anlaşmasına göre, Kırgızistan ülkesinden doğan suyun sadece ortalama 11 milyar metreküpünü yani %25’ini kullanabilme hakkına sahiptir. Bölgede Kırgızistan suya bu denli hakim iken Özbekistan ise bir o kadar sudan yoksundu. Su ve kullanımı, önemli bir tarım ekonomisine sahip Özbekistan ile elektrik ithalatçısı konumunda olan Kırgızistan arasında yaşanan periyodik çatışmaların ve siyasi krizlerin en temel kaynağı olmuştur. Su sorunlarının yanı sıra Fergana Vadisi’ndeki etnik ve sınır anlaşmazlıkları da, Türk devletleri arasında tekrarlayan bir çatışma kaynağı olmuştur. Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ı kapsayan Fergana bölgesi karışık etnik nüfuslara ve kötü belirlenmiş sınırlara ev sahipliği yapmaktadır (Coldoşev, 2019). Özellikle Kırgız ve Özbek toplulukları arasındaki sınır çatışmaları iki ülke askerlerinin yanı sıra birçok sivil ölümlere, yaralanmalara neden olmuş, siyasi krizler ile ikili ilişkilere neden olmuştur. Nitekim bu anlaşmazlıklar, ulusal çıkarların sıklıkla paylaşılan kültürel ve dilsel bağlardan önce gelmesi nedeniyle Türk devletleri arasında bölgesel iş birliğini teşvik etmeyi zorlaştırmıştır. Özbekistan ve Kırgızistan arasındaki yıllardır süren çatışmalar, iki ülke arsındaki bağların zedelenmesine ve bölgesel birliğin zayıflamasına neden olmuştur. Bununla beraber Türk dünyasındaki devletlerin entegrasyon çabalarını da zayıflatmış ve geciktirmiştir.
Karimov Döneminde Türkiye – Özbekistan İlişkileri: Entegrasyona Zarar Veren Dönemler
1991 – 2016 yılları arasında İslam Kerimov’un başkanlığı döneminde Türkiye ve Özbekistan arasındaki ilişkiler, işbirlikleri ve gerginlikler arasında sıkışmış bir mini bir ‘‘Soğuk Savaş’’ dönemi olarak tarihte yeri almış, Türk devletlerinin entegrasyonunu doğrudan kötü etkilemiş bir dönem olmuştur. İki devlet, Türk dünyasının bir parçası olarak derin tarihi, kültürel ve dilsel bağlara sahip olsa da, Kerimov dönemindeki ikili ilişkileri genellikle ideolojik farklılıklar, çatışan jeopolitik çıkarlar ve iç politikalar nedeniyle gergin geçirmiştir.
İslam Kerimov döneminde Türkiye ve Özbekistan arasındaki gerginliğin en önemli kaynaklarından biri, Türkiye’nin Pan-Türkizmi teşvik etmesi ile Özbekistan’ın ulusal egemenlik ve bağımsızlığa vurgu yapması arasındaki ideolojik uçurumdur.1990’ların başında Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve daha sonra diğer liderler döneminde Türkiye, Türk konuşan ulusları ortak bir kültürel ve politik şemsiye altında birleştirme fikrini aktif olarak desteklemiştir. Bu vizyon bazı Türk devletlerinde yankı bulurken Özbekistan yönetimi bu ideolojik fikri şüpheyle karşılamıştır. Özbekistan’ın ilk cumhurbaşkanı İslam Kerimov için güçlü bir ulusal kimlik oluşturmak ve Özbekistan’ın egemenliğini korumak en önemli önceliklerinden olmuştur. Kerimov yönetiminin Türkiye’nin Türk konuşan ulusları ortak bir kültürel ve politik şemsiye altında birleştirme fikrini, egemenlikleri üzerinde bir ideolojik siyasi nüfuz kurma olarak görmesi, Özbekistan yönetimin Türkiye’ye karşı mesafeli davranmasına zemin hazırlamıştır. Bu durum iki ülke arasında bir çatlak yaratmıştır. Bunun yanı sıra FETÖ terör örgütünün Özbekistan’daki varlığı ve faaliyetleri, Kerimov’un iktidarı sırasında Türkiye ve Özbekistan arasında büyük bir gerginlik kaynağı haline gelmiştir. FETÖ’nin dini ve Türkçe dil faaliyetleri üzerinden ülkede etkisini attırması, Kerimov yönetimi tarafından şüpheyle karşılanmaya başlanmış ve bunları otoriter yönetimi için potansiyel bir tehdit olarak görülmüştür. Nitekim 2000’lerin başında Özbekistan’da devlet otoritesini baltalamak ve dini aşırılığı teşvik etmekle suçlamasıyla FETÖ’nün okulları kapatılmış, personeli ihraç edilmiştir (Rusen, 2017). FETÖ’nün Türkiye menşeili olması ve dönemin Türkiye siyasetçileri tarafından desteklenmesi nedeniyle bu durum Özbek yönetimi tarafında, Türkiye karşıtlığına dönüşmüştür (Yüce, 2024).O dönem itibariyle Türkiye’de terör örgütü olarak tanımlamamış olan FETÖ’nün faaliyetlerinin Karimov yönetimi tarafından durdurulması, Türkiye tarafından eleştirilirken Özbekistan da Türkiye’nin eleştirilerini içişlerine müdahale olarak görmüştür (Rusen, 2017). Bu minvalde Türkiye’nin Özbekistan’daki kültürel ve eğitimsel etkisini teşvik etme ve sosyal bağları güçlendirme çabalarının bir parçası olarak kurulan kurumlar, Kerimov hükümeti tarafından sıklıkla şüpheyle karşılanmış, bu kurumları Türkiye etkisini yaymak ve Özbek egemenliğini baltalamak için bir araç olarak görülmüştür. Kerimov hükümeti, Türkiye’den gelenler de dahil olmak üzere her türlü yabancı etkiye karşı temkinli olması, Türk kültürel ve eğitim faaliyetlerine kısıtlamalar getirilmesine ve ikili ilişkilerin daha da gerilmesine yol açmıştır.
Türkiye ile Karimov yönetimin arasındaki diğer önemli siyasi krizler de, Özbek muhalif lider Muhammed Salih’i barındırması ve Türkiye’nin Özbek hükümetini Andican olayları nedeniyle eleştirmesi olmuştur. Karimov’un siyasi baskıları sonucu Özbekistan’dan ayrılmak zorunda kalıp Türkiye’nin daveti üzerine Türkiye’ye gelen muhalif lider Muhammed Salih’in Türkiye’de barınması veTürkiye’de siyasi yetkililer tarafından olumlu görülmesi, Türkiye ile Karimov yönetimin arasında siyasi kriz yaşanmasına sebep olmuştur. İki ülke arsındaki bir diğer iç politika kaynaklı krizde, Andican olayları olmuştur. İslam Karimov’un baskıcı yönetimini protesto etmek ve reform talep etmek için 13 Mayıs 2005’te Özbekistan’ın Andican şehride yapılan protestoları kanlı bir şekilde bastıran Özbek yönetimi, uluslararası arenada tepkilerin odağı olmuştur. Türkiye’de yaşanan olaylar ve şiddet konusunda endişelerini dile getirirken birçok devlet Özbek yönetiminin kendi halkına karşı yaptığı bu davranışını kınamıştır. Türkiye’nin bu tutumu, Özbekistan yönetimi tarafından eleştirilirken, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeniden kuvvetli soğuk rüzgârlar esmiştir. Bu dönemde Özbekistan, Türk Devletleri Teşkilatından da uzaklaşmış, entegrasyon çalışmalarına ya katılmamış yada kimi zaman kimi alanlarda alt düzeyde katılım göstermiştir. Nitekim Türk Devletleri Teşkilatın kuruluş sürecine ve anlaşmasına (Nahcivan Anlaşması) katılmamıştır. Kerimov döneminde Türkiye ile Özbekistan arasındaki ikili ilişkiler, genellikle ideolojik farklılıklar, çatışan jeopolitik çıkarlar ve Özbekistan’ın iç politikadaki baskıcı tutumları nedeniyle oldukça soğuk geçmiştir. Türk devletleri içerisindeki iki güçlü ülkenin ilişkilerinin bu denli gerginlikler ve krizler barındırması Özbekistan’ın Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurumsallaşma sürecindekendini çalışmalardan geri çekmesi sürecin gecikmesine, Türk dünyasının kurumsallaşma ve bütünleşme çabalarına doğrudan olumsuz etki etmiştir.
Türkiye’nin Türk Dünyasındaki Liderlik Rolü: İki Tarafı Keskin Bir Kılıç
1991 yılında Sovyetlerin Birliğinin dağılması ile bağımsızlığına kavuşan Türk devletlerinin Türkiye’yi ileri bir rol model ülke olarak görmeleri, Türkiye’nin Türk Devletleri Teşkilatı gibi girişimler aracılığıyla kendisini Türk dünyasının lideri olarak konumlandırmasına zemin hazırlamıştır. Türkiye TİKA, Yunus Emre Enstitüleri, Üniversiteler, Türksoy gibi kurumlar üzerinden kültürel, sosyal ve ekonomik bağları güçlendirirken Türk Devletleri Teşkilatı gibi kuruluşlar üzerinden de Türk dünyası siyasi gücünü arttırması diğer Türk devletlerinin siyasi endişeler duymasına sebep olmaktadır. Bu yaklaşım diğer Türk devletleri arasında birliğin ortak bir platform olmaktan çok Türkiye’nin siyasi bir nüfuz edinme alanına dönüşmesi endişesinin barındırmaktadır. Kültürel ve ideolojik farklılıklar da Türkiye’nin Türk devletleri arasındaki gerginliklere katkıda bulunmaktadır. Türkiye, Pan-Türkizmi (Türk halklarını birleştirme fikri) teşvik ederken, özelikle Orta Asya’daki Türk devletleri ulusal kimliklerine ve egemenliklerine öncelik vermektedir. Bu vizyon farkı yanlış anlaşılmalara ve gerginliklere yol açabilmektedir. Siyasi bir nüfuz endişesinin yanı sıra Türkiye’nin daha İslamcı eğilimli bir siyasi modele yönelik çabası, birçok Orta Asya devletinin laik toplumsal yapısıyla çelişmekte ve ideolojik bölünmeler yaratmaktadır. Türk devletlerinde Türkiye menşeili dini kurum ve kuruluşların aktif faaliyet göstermesi ve Türkiye’nin bunlara açıktan destek vermesi, diğer Türk devletlerinin siyasi otoriteleri ve elitleri tarafından endişe duyulmasına sebep olmaktadır. Diğer Türk devletleri Ankara’nın iç ve dış politikaları üzerinde Türk dünyasının entegrasyonu çalışmaları üzerinden bir nüfuz kurmaya çalıştığından ve potansiyel olarak egemenliklerini baltaladığından korkmaktadırlar.
Hazar’dan Avrupa’ya Enerji Anlaşmazlıkları: Türkiye, Azerbaycan ve Türkmenistan
Hazar Denizi, dünyanın en kaynak zengini bölgelerinden biridir ve geniş petrol ve doğal gaz rezervlerine sahiptir. Hazar Denizi bölgesi, Azerbaycan ve Türkmenistan arasında uzun zamandır ekonomik ve jeopolitik rekabetin odak noktası olurken Hazar Denizi’nin kıta sahanlığı ve kaynaklarının yasal statüsü, özellikle Azerbaycan ve Türkmenistan arasında ciddi gerilimlere ve siyasi krizlere neden olmuştur. 1990’larda ve 2000’lerin başında Azerbaycan ve Türkmenistan, özellikle Kapaz/Serdar sahası olmak üzere açık deniz sahaları konusunda hararetli anlaşmazlıklara girmişlerdir ve bu gerilimler, Hazar Denizi için yasal bir çerçevenin olmaması nedeniyle daha da kötüleşmiştir. Uzun yıllar Hazar Denizi’nin kıta sahanlığı ve kaynaklarının yasal statüsü konusunda uzlaşamayan taraf devletler, 2018 yılında kaynak tahsisi ve boru hattı inşaatı konusundaki anlaşmazlıkları tam olarak çözmeyen ancak bir miktar açıklık sağlayan Hazar Denizi’nin Yasal Statüsü Sözleşmesi’ni imzalamıştır. Azerbaycan ve Türkmenistan arasındaki anlaşmazlıklar iki Türk ülkesi arasında bölgesel iş birliğini engellemiş ve Türk dünyası için çok önemli olan Trans-Hazar Boru Hattı gibi hayati projeleri de geciktirmiştir.
Hazar enerji kaynakları için önemli bir geçiş merkezi olan Türkiye, bölgenin istikrarı ve enerji ihracatında yüksek kazanç elde edecek stratejik bir ülke konumundadır. Türkiye’nin 2000’lerde bölgesel bir enerji merkezi olarak ortaya çıkması krize yeni bir boyut katmıştır. Türkiye, Azerbaycan ve Türkmenistan ile ilişkilerini dengelemeye çalışırken, Azerbaycan ile yakınlığı enerji ortaklığına öncelik kazandırmıştır. Türkiye’nin Azerbaycan ile yakın ortaklığı Türkiye ile Türkmenistan’ın enerji kaynaklı siyasi kriz yaşamasına neden olmuştur. Bu süreçte Azerbaycan enerji kaynaklarını küresel pazarlara ihraç etmek için Türkiye ile birlikte Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ve Güney Gaz Koridoru gibi önemli altyapılar geliştirmiştir. Türkiye kıyı devleti olmasa da özellikle Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı, Mavi Akım, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ve Güney Gaz Koridoru gibi boru hatları aracılığıyla Hazar enerji kaynakları için bir geçiş merkezi olarak önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye, Güney Gaz Koridoru üzerinden Azerbaycan gazı ithalatına öncelik vererek Türkmen gazı ihracatı için imkânları sınırlamıştır. Dünyanın en büyük doğal gaz rezervlerinden birine sahip olan Türkmenistan, jeopolitik kısıtlamalar ve Azerbaycan ile yaşadığı anlaşmazlıklar nedeniyle ihracat rotalarını çeşitlendirmekte zorluk çekmiştir. Türkmenistan, Türkiye’yi enerji anlaşmalarında Azerbaycan’ı kayırdığı için eleştirmiş ve bu durum iki ülke arasında gergin ilişkilere yol açmıştır.
Türkiye’nin 1997 yılında, Türkmen gazının daha ucuz olmasına rağmen, Rusya’dan Mavi Akım gaz projesi çerçevesinde gaz alması, Türkiye–Türkmenistan ilişkilerini yine olumsuz etkileyen önemli bir etken olmuştur (Hürriyet, 1999). Ayrıca Saparmurat Niyazov’un Ekim 1999’da ikili görüşmeler sonrasında basın önünde yapılan açıklamada “Türkiye’nin kendisinin değil Avrupa’nın çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini, dönemim başbakanı Mesut Yılmaz’ın Türkmen gazına karşı çıktığını ve Türkiye’nin gaz için Niyazov’un peşinden koşacağını belirterek” dönemin Türkiye enerji bakanı Cumhur Ersümer’i azarlayan ifadeler kullanması Türkiye–Türkmenistan ilişkilerini derinden sarsmıştır. 1999’da Türkiye ile Türkmenistan arasında anlaşması imzalanan Türkmenistan’dan Avrupa’ya uzanacak Trans–Hazar boru hattının hayata geçirilememesi de Türkiye–Türkmenistan ilişkilerini olumsuz etkilemiştir (Taganova, 2019: 57). Türkiye’nin Türkiye’nin Türkmen gazı yerine Rusya’dan Mavi Akım gaz projesi çerçevesinde gaz alması, Hazar petrol ve doğalgazının Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı projesi ile Azerbaycan üzerinden Türkiye’ye ve buradan da dünya pazarına ulaştırılmasını ön planda tutması ve Hazar’ın havzasının paylaşımı konusunda Azerbaycan’ın tezlerini desteklemesi, Azerbaycan ile Hazar’ın havzasının paylaşımı konusunda sorunlar yaşayan Türkmenistan tarafından olumsuz algılanmıştır (Mira, 2024:45-46). Bu dönemde Türkiye-Türkmenistan siyasi ilişkileri donma seviyesine gelmiştir. Türkmenistan’ın Azerbaycan ve Türkiye ile ilişkileri, ikili ilişkilerinin yanı sıra Türkmenistan’ın Türk dünyasıyla ilişkilerini olumsuz etkilemesine sebep olmuştur.
Bölgesel Dış Etkenler: Rusya ve Çin Etkisi
Rusya ve Çin gibi dış güçler, Türk dünyasının dinamiklerini şekillendirmede önemli bir rol oynamaktadır. Rusya’nın Kırgızistan’daki askeri varlığı ve Kazakistan güçlü ile ekonomik bağları, bazı devletlerin diğerlerinden daha çok Moskova ile aynı çizgide olması nedeniyle Türk dünyasında sıklıkla bölünmelere yol açmaktadır. Rusya, özellikle Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (CSTO) ve Avrasya Ekonomik Birliği (EAEU) gibi örgütler aracılığıyla nüfuz uyguladığı Orta Asya’da, bölgede baskın bir jeopolitik oyuncu olmaya devam etmekte ve Orta Asya Türk devletleriyle güçlü ekonomik ve askeri bağlarını sürdürmektedir. Bu, Türk devletlerin bağımsız dış politikalar izleme veya Türkiye ile daha yakın bir şekilde uyum sağlama yeteneğini sınırlamaktadır. Rusya, Türkiye’nin Türk entegrasyonunu teşvik etme çabalarını bölgedeki nüfuzuna bir meydan okuma olarak görmektedir. Bu rekabet, Rusya’nın Ermenistan’ı, Türkiye’nin ise Azerbaycan’ı desteklediği Karabağ çatışmalarında ve Karabağ savaşında da açıkça görülmektedir. Türkiye’nin Güney Kafkasya ve Orta Asya gibi bölgelerde Rusya ile rekabeti işleri daha da karmaşık hale getirmektedir. Ekonomik alanda da Kırgızistan ve Özbekistan gibi birçok Orta Asya Türk devleti, Rusya’daki göçmen işçilerin para transferlerine büyük ölçüde bağımlıdır. Bu ekonomik bağımlılık, Moskova’ya bu ülkeler üzerinde önemli bir kaldıraç sağlamaktadır. Ayrıca Kazakistan ve Kırgızistan’ı da içeren EAEU’daki Rusya’nın hakimiyeti, Türkiye’nin Türk devletleri arasında ekonomik entegrasyonu teşvik etme çabalarıyla rekabet eden ekonomik bağlar yaratmaktadır.
Benzer şekilde, Çin’in Orta Asya’da büyüyen ekonomik ve jeopolitik etkisi, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) özellikle Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) aracılığıyla, Türk dünyasının entegrasyonu üzerinde de olumsuz etkilere neden olmaktadır. Çin’in Orta Asya’daki altyapı ve enerji projelerine yaptığı kapsamlı yatırımlar, borç bağımlılığı konusunda endişelere yol açmaktadır. Kazakistan ve Özbekistan gibi ülkeler, bağımsız politikalar izleme yeteneklerini sınırlayan Çin kredilerine giderek daha fazla bağımlı hale gelmektedir.Bunların yanı sıra Çin’in Orta Asya’dan doğal kaynakları çıkarmaya odaklanması, genellikle ev sahibi ülkelerden çok Pekin’e fayda sağlamakta ve bölgesel Türk işbirliğini engelleyen ekonomik dengesizlikler yaratmaktadır. Çin’in Orta Asya’daki büyüyen varlığı, Türkiye’nin Türk entegrasyonunu teşvik etme çabalarıyla rekabet etmekte ve Pekin’in stratejik çıkarları genellikle birleşik bir Türk bloğu yerine parçalanmış bir bölgeyi korumakla örtüşmektedir.
Rusya ve Çin’in birleşik etkisi Türk dünyası üzerinde çok kutuplu bir baskı yaratmaktadır. Yaşanan olaylar ve ilişkiler üzerinden taraf seçmesi ve tutum sergilemesi beklenen Türk devletleri, kendilerini sıklıkla rekabet eden güçler arasında sıkışmış halde bulmakta ve neticesinde bu durum bölgesel birliği teşvik etme çabalarını baltalanmış olmaktadır. Orta Asya Türk devletleri genellikle çok vektörlü dış politikalar izlemekte ve Türkiye ile ilişkilerini Rusya, Çin ve diğer güçlerle olan bağlarına göre dengelemektedir. Bu dengeleme eylemi Türk entegrasyonuna olan bağlılıklarını zayıflatmakta ve bu denge politikaları, özellikle Türkiye daha fazla entegrasyon veya politikalarıyla uyum için baskı yaptığında gerginliklere yol açması muhtemel gözükmektedir. Türkiye, Türk Devletleri Teşkilatı üzerinden Türk dayanışmasını teşvik etmede ilerleme kaydetmiş olsa da, Rusya ve Çin’in rekabet eden çıkarları ilerlemeyi engellemeye devam etmektedir.
Sonuç: Daha Büyük İş birliği ve Birliğe Doğru Daha Güçlü Entegrasyon
Türk dünyası devletleri arasındaki krizler ve gerginlikler çok yönlüdür ve birbiriyle bağlantılıdır ve genellikle sosyokültürel ideolojik farklılıklar, iç yönetim sorunları, dış jeopolitik baskılar ve ekonomik gerekçelerin bir kombinasyonundan kaynaklanmaktadır. Ortak bir Türk kimliği ve dayanışması duygusu olsa da, ulusal çıkarlar ve dış etkiler genellikle öncelik kazanmakta ve anlaşmazlıklara ve rekabetlere yol açmaktadır. Bu zorlukların üstesinden gelmek için daha fazla diplomatik angajman, bölgesel iş birliği ve ortak mirası pragmatik ulusal çıkarlar ile dengeleme isteği gerekmektedir. Türk dünyası önemli bir bölgesel blok olarak ortaya çıkma potansiyeline sahiptir, ancak bu vizyona ulaşmak için geçmişte yaşanan, entegrasyona zarar veren krizlerin yeniden yaşanmaması için diyalog ile güçlü iş birliklerinin tesis edilmesi gerekecektir. Türk dünyasındaki devletler birbirleri ile çatışmadan, diplomasi yoluyla anlaşmazlıkları çözerek ve diyalog kurup karşılıklı anlayışı teşvik ederek daha entegre ve birleşik bir Türk dünyası hayalini gerçekleştirmeye daha da yaklaşabilmeleri mümkündür.
KAYNAKÇA
Coldoşev, A. (2019). Kimlik ve Sınır: Orta Asya’da Sınır Sorunları. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 19(2), 303-326. https://doi.org/10.32449/egetdid.576578
Hürriyet. (1999). Küstah Türkmenbaşı. https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/kustah-turkmenbasi-39106266
Mira, Emrah Roni (2024). Türkiye’nin Türk Dünyası ile Askeri ve Güvenlik İşbirliklerinin Türk Dış Politikasındaki Yeri: Azerbaycan Ve Kırgızistan’la İşbirliği Örnekleri. Kırgızistan – Türkiye Manas Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi.
Mira, Emrah Roni ve Murat Bürkan Serbest. (2023). Orta Asya’da Su Sorunları: Enerji Boyutu ve Ekonomik Yansımaları. M.E. Erendor (Ed.) Türk Dünyasında Güncel Sorunlar ve Türk Devletleri Teşlikatıiçinde (s. 291- 318). Nobel Akademik Yayıncılık.
Rusen. (2017). Özbekistan, FETÖ’yü ilk fark eden ülke oldu. http://www.rusen.org/ozbekistan-fetoyu-ilk-fark-eden-ulke-oldu/
Taganova, Leyla. (2019). SSCB’nin Dağılmasından Sonra Azerbaycan Ve Türkmenistan’ın Hazar Enerji Politikası. Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. https://acikerisim.sakarya.edu.tr/bitstream/handle/20.500.12619/90054/T07930.pdf?sequence=1&isAllowed=y
Yüce, M. (2024). Türk Dünyasında FETÖ Okullarına Karşı Yürütülen Mücadele. SETA, https://www.setav.org/yorum/turk-dunyasinda-feto-okullarina-karsi-yurutulen-mucadele
YAZAN: EMRAH RONİ MİRA
ULUSLARARASI İLİŞKİLER UZMANI